Hesapsızların hesabı
“Hesabını bilmeyen kasap elinde kalır masat”
(Türk Atasözü)
Atasözlerimiz milletçe yaşadığımız tarihi maceranın asırlar boyu idrâklerimizde biriktirdiği tecrübe ve bilginin zenginliğini taşır. “Hesabını bilmeyen kasap elinde kalır masat” ; masat biliyorsunuz kasabın bıçağını bileylediği metaldir. Bıçak olmayınca masat ne işe yarar. Buradaki hikmet sade kasaplar için değil, hepimiz ve özellikle siyaset adamları için de geçerlidir.
Suriye olayları Kıbrıs’ı gündemin altına düşürdü. Avrupa Birliği bize rağmen aldığı Güney Kıbrıs’ı hayâ etmeden dönem başkanı yaptı. Arap tarihçilerinden birisi: “Türk ile oynanmaz. Türk ile oynayanın akıbeti berbat olur” diyor. Yunanistan bize karşı silahlanma uğruna ekonomisini iflas noktasına taşıdı. Çok şükür burun üstü düştü. Kuzey Kıbrıs Türk onların uşağı Güney Kıbrıs’la Devletinin müzakerelerde bulunmasına seyirci kalıyoruz. Kesin şu müzakereleri! demenin tam vaktidir.
AKP iktidarı, şu yanlışı ısrarla sürdürüyor. Irak’tan Türkiye’ye yüzlerce terörist giriyor. Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet güçleri bunlarla mücadele ederken bir de Suriye sınırını adeta teröristlerin yardımına açmanın anlaşılır tarafı yok. Bu nasıl bir Amerika’ya teslimiyettir ki, kısa süre önce kardeş ilan ettiğiniz Esad’ın her konuda karşısına geçtiniz. Esad bu gayretleriniz karşısında ne yapacaktı? Füze üssünü Malatya’ya kurdurarak zaten en büyük yanlışı yapmıştınız. Durduk yerden İran’la düşman hale geldiniz. Böylece Ankara’ya karşı Tahran, Bağdat, Şam’dan oluşan bir cephe meydana geldi. Neden Bağdat karşımıza geçti. Çünkü biz toprak bütünlüğünü dilimizle savunduğumuz Irak’ın kuzeyindeki bölücü Kürt hareketiyle Bağdat’a rağmen petrol antlaşmaları imzalamayı yüksek politika zannettik.
Simdi ne oluyor? PKK’ya karşı bizimle mücadele eden İran, müttefiki olan Suriye’ye yardım amacıyla PKK’ya yardımcı oluyor. Suriye’den sözüm ona Esad zulmünden kaçanlar Türkiye’ye sığınıyor. Bu sığınmacıların elini kolunu sallayarak terör amacıyla Türkiye’ye gelmediklerini kim iddia edebilir? Ölçüsüz ve hoş olmayan davranışlarıyla şimdiden nefret topladılar.
Bize hüzün veren, bu hükümetin ne Irak’taki ve ne de Suriye’deki ateşin ortasında kalmış Türklerle ilgili tek cümle söylemeyişidir. Kendi milletine karşı bu kadar bigâne ve ilgisiz, uzak bir iktidar düşünemiyorum. Irak’taki Türk bölgeleri özellikle Kerkük Türklüğü alev alev yanıyor bu hükümet seyrediyor. Suriye’de Süleymaniye Türklüğü ve civarı ateş denizinde boğuluyor, bu hükümet nerede? Birmanya’da çile çeken Müslümanları düşünmek onlara yardım etmek düşüncesi elbette güzeldir, saygıya layıktır. Ama Türk dünyası ne haldedir bunu görmemek, bunun acısını duymamak ise hüsrandır.
Dış politikamızdaki çarpıklıkların sebebi, tarih şuuruna dayanarak hazırlanmamış olmasıdır. Asırlardır Ruslar sıcak denizlere inmek istiyor. Bu amaçla 15 yılda bir Osmanlı Devletimizle savaştılar. Rusya bugün gizli açık anlaşmalarla Suriye’nin müttefikidir. Biz akıl almaz cehalet ve gafletle Tahran, Bağdat, Şam üçlüsüne Moskova’yı da ekledik. Rusya Suriye’den elini çekemez. Aksi halde Akdeniz’deki tek deniz üssünü de kaybeder.
Dış basına göre; mevcut emperyalist oyuna yeni bir halkayı ekleme hazırlığı var. ABD İran’a saldıracak, Türkiye’yi korumak için NATO askerleri de Doğu Anadolu’ya yerleşecek. Aynen Kuzey Irak’ı bölen ABD ve AB oyunu bu kez bizde tezgâhlanmak isteniyor. NATO genel sekreteri Rasmussen “NATO Türkiye’yi koruyacaktır” diyor. Türkiye’yi NATO’dan kim koruyacak diye sormak lazımdır. Mevcut dış politikamız yanlışları topyekûn kazıyarak akla, ilme, bakanlığın kadrolarında yer almış tecrübeli şahsiyetlerin bilgi ve görgü birikimine dayandırmak lazımdır. Aksi halde bugünkü çıkmaz sokakta Türkiye’nin yüksek menfaatlerini koruyamayız.
Bir kere daha acı bir gerçeği ifade ediyorum. Her mensubu terör önünde can verme, kan verme imtihanından geçmiş bir ordunun başkomutanına terörist denilmesini anlamak ve hatta hayal etmek mümkün değildir. Silahlı Kuvvetlerle ilgili yanlışlar komedyasına tez elden son verilmelidir. Unutmayalım; “zaferi kazanan; ordunun kuvveti değil, silahın bolluğu değil fakat cesaretin kudretidir.”
Şehit babasının yiğit evladını uğurlarken çocuklarına dönerek: “Evlatlarım başınızı eğmeyin, düşmanlarımız sevinmesin” kükreyişi bu milletin büyüklük sırlarının ifadesidir. Siyasi irade kendisini derlemeli, toplamalı, bu büyüklüğe layık kararlılığı benimsemelidir. Doğru olan şeyi gördüğü halde yapmamak cesaretsizliktir. Teröre karşı alınması gereken tedbirleri yüreklilikle almak lazımdır.