Hesapsız söylemler tahribat yaratıyor
Bütçe görüşmeleri sırasında “Kürdistan” sözcüğü TBMM’de olay yaratmış ve bu sözcük Meclis tutanaklarına girmiştir. Irak’ın kuzeyindeki yönetimin adı olarak dahi bugüne kadar kullanılmasından kaçınılan bu sözcük, hükümet yetkilisince Barzani’nin ziyaretinde ifade edilmesinden itibaren maalesef devlet literatürüne geçmiştir. Bugüne kadar bölücü siyasetçiler, bölücü yazarlar/yorumcular ve bölücü teröristler tarafından kullanılarak alıştırılmaya çalışılan bu sözcüğün, yetkililer tarafından ifade edilmesi, sözcüğün boyutlarının güneyden kuzeye, doğudan batıya genişlemesine fırsat yaratmıştır.
Bölücüler ve onlara çanak tutan entelektüeller, Irak’ın kuzeyindeki yönetime Güney Kürdistan veya Irak Kürdistan’ı, İran’daki bölgeye Doğu Kürdistan veya İran Kürdistan’ı, Suriye’deki bölgeye Batı Kürdistan veya Suriye Kürdistan’ı, Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu bölgesine de Kuzey Kürdistan veya Türkiye Kürdistan’ı demekten kaçınmamaktadırlar. Bu söylemler, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu bölücülük tehdidine yeni bir boyut katmış ve bu konuda çaba sarf eden bölücüleri cesaretlendirmiştir.
***
Kurulduktan sonra ömrü olmayan bir devlet hariç, Kürtlerin tarih boyunca bağımsız bir devleti olmamıştır. Ancak Irak ve Suriye’de yaşanan gelişmeler ile Türkiye’de “Çözüm süreci” olarak adlandırılan, fakat yetkililer tarafından açıkça ortaya konmayan, sonunun nereye varacağı bilinmeyen, kestirilemeyen veya saklı tutulan, ancak teröristbaşının açıklamalarından ne olduğu anlaşılabilen sürecin yarattığı ortam, bölgedeki bütün bölücüler/Kürtçüler tarafından bağımsız bir devlet kurmanın fırsatı olarak görülmüştür. Bunu gerçekleştirmek için de, önce milletleşme aşamasıyla bölgenin tümünde tek millet olarak Kürt milletini, adı geçen dört ülkenin her birinde federasyon, müteakiben de konfederasyon oluşturmayı hedeflemişlerdir. Şartlar olgunlaştığında da bağımsızlık nihai amaçlarıdır. Barzani bunu söylemektedir. Öcalan ise hükümlü olduğundan bunu saklı tutmaktadır. Ancak aralarındaki lider olma rekabeti bu düşünceyi açığa çıkarmaktadır.
Türkiye’deki bölücüler de, sınırdaki gelişmeleri, Barzani’ye verilen anlamsız değeri, Öcalan’la yürütülen müzakereleri, Oslo’da PKK’yla yapılan görüşmeleri, terörü önlemek maksadıyla, önceden demokratikleşme adıyla, sonra da çözüm süreci adı altında verilen ve verilecek olan tavizleri ve hükümet yetkililerinin açıklamalarını fırsat bilip, söylemlerini sınır tanımayan bir şekilde sertleştirmişlerdir. Bu durumun oluşmasına uluslararası ortamın ve örtülü desteğin fırsat verdiğini değerlendirmek de yanlış olmayacaktır.
Yönetimin, zaten var olan tehdidin, düşüncesizce veya yanlış değerlendirmelerle daha da artmasına imkân yarattığı söylenebilir. TSK’yı itibarsızlaştırarak etkisiz hale getirmek üzerinde yürütülen psikolojik operasyon ve devam eden yargı sürecinin de, bölücüleri cesaretlendirdiğini ifade etmek mümkündür.
***
Bölücülerin, bölücülüğün Türkiye ayağındaki süreci haklı göstermek ve güçlendirmek için, Türkiye’nin kuruluş felsefesindeki “Türk Milleti” ni yok sayarak onu belli bir topluma aitmiş gibi gösterip, Kürt Milletinin varlığını ispat etmeye çalıştıkları, bu yolla önce Türkiye Cumhuriyeti Devletine ortak olmayı, sonra da kopmayı planladıkları anlaşılmaktadır.
Türk Milleti’nin içinde Türk Irkı’na ait olanlar ezici çoğunluktadır. Türklük tarihi bir gerçektir. Türkler Anadolu’ya 1071’den önce gelmişler, devletler kurmuşlar ve yaşamışlardır. 1071’den itibaren ise Anadolu’da yayılmışlar ve hâkimiyet sağlamışlardır. 1923’ten itibaren de Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ahaliye, din, dil, ırk mezhep gözetmeksizin “Türk Milleti” denmiş ve her bir ferdi de “Türk” olarak nitelendirilmiştir. Irkçılık yapılmamaktadır. Ancak bu durum “Türk Irkı” gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bunu saptıran okumuş cahiller ‘Türk Irkı’na mensup olmayabilir. Ancak Türk Milletinin tümünü cahil yerine koymaları kabul edilemez.
***
Dış mihraklara ve bölücülere yaranmak, iç siyasete dönük rant sağlamak için söylenen sözlere, davranış ve eylemlere dikkat edilmesi elzemdir. Aksi takdirde, yanlış hesaplar sonucundaki bu uygulamalar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Türk Milleti’nin varlığına, bütünlüğüne ve güvenliğine zarar vermektedir.