Herkes için "Çuvaldız"ı kendine batırma zamanı
Uzun zamandır elimde olan fakat altını çize çize okuduğum için bir türlü bitiremediğim, bitiremediğim için de bu köşede yer veremediğim "özel" bir kitap var:
Çuvaldız/Yeni TSK... TSK'nın Kara Delikleri... Öz eleştiri...
***
TBMM'de Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar ile CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel arasındaki "bilirkişi" tartışmasını duyunca, erteleyemedim daha fazla Çuvaldız'ı sizinle tanıştırmayı.
Kitabın yazarı, Balyoz kumpası doğrultusunda 32 ay cezaevinde tutulmuş (Albay) İkrami Özturan.
Özturan'ın, cezaevi sürecini anlattığı ELVEDA ve Silivri'deki duruşmaları anlattığı Paşa Paşa Yatacaksınız kitaplarını da içeren "üçleme"sinin sonu olan "Çuvaldız"da, tam da "millî orduya kurulan kumpas"ın çökertilebilme ihtimalinin doğduğu sırada onu TSK'ya indirilen bir "Balyoz"dan tabiri caizse "hançer"e dönüştüren 'Binbaşı Ahmet Erdoğan' imzalı "askerî bilirkişi raporu" için kullanılan ifade aynen şöyle:
"Balyozcuların yüreği İsrail'in füze saldırısına uğrayan Gazze sokakları gibi harabe olmuştu."
***
Akar'ın, önceki gece TBMM'de "benim dahlim yoktu" dediği rapor, böyle garabet bir sürecin sonunda oluşturulmuştu Çuvaldız'da da yer bulan yaygın iddialara göre:
"- Ordu Kurmay Başkanı, Balyoz dosyasını incelemekle görevlendireceği subayı, konu millî olmasına rağmen NATO Kurmay Başkanı'ndan istemiş,
- NATO Kurmay Başkanı, (ne için görevlendirileceğini bilmeden) görevlendirilecek subayı seçerken Kolordu Komutanı (Akar)'nı bilgilendirmiş,
- Göreve, daha sonra Akar'ın İcra Subaylığını da yapacak olay Kurmay Binbaşı Ahmet Erdoğan seçilmiş,
- Erdoğan, daha önce bir tümgeneral, iki kurmay albay, bir kurmay binbaşı ve bilgisayar mühendisi üsteğmenden oluşan ekibin üzerinde aylarca çalışarak rapor çıkarabildiği dosyayı tek başına 20 günde inceleyip, "Eğer bu belgeler doğruysa, bu seminerde darbe hazırlığı yapılmıştır" sonucuna varmış,
- NATO Kurmay Başkanı ve Kolordu Komutanı da bu sonucun yer aldığı raporun bir satırını bile okumadan Askerî Savcı Bülent Münger'e teslim etmiş"ti.
Daha sonra kendisi de tutuklanacak olan dönemin 1. Ordu Komutanı Hasan Iğsız, Silivri'de konuyla ilgili itirafında, "Galiba ben hata yaptım. Bilirkişiyi kendim seçmeliydim. Seçimi Kolorduya bıraktık, onlar seçtiler" demişti.
Akar, kendisini savunurken hiçbir dahli bulunmadığını söylüyor ya...
Çuvaldız'da, kendisine yöneltilen eleştiri tam da bu yüzden aslında:
"O acemi binbaşının ne için görevlendirildiğini aynı gün öğrendikten sonra neden olayı tekraren ve doğrulukla değerlendirmemişler? Neden, Ordu Karargâhına hemen o gün telefon açarak, en azından, 'Paşam, bu çocuk bu işi yapmaya ehil değil, kolorduda 10 kurmay albay var. Bunlardan üç kişilik bir heyet kuralım veya gelin siz bu işi Harp Akademilerinden talep edin' dememişler?" diye soruyor silah arkadaşları Akar'a.
Başka Türkiye mi buldunuz?
Köstebeğin ön sözünde şöyle diyordu Necip Hablemitoğlu:
"Şeyhleri ABD'de yaşayan ancak kendi ülkesinde Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanan; CIA, MI6 ve BND gibi yabancı ülke istihbarat örgütlerine taşeronluk yapan bir cemaate mensup müritlerin, asli görevleri kendileri ile mücadele etmek olan istihbarat birimlerinde kadrolaşabileceğini, devletin gücünü, devleti savunanlara karşı kullanabilecek düzeye gelebileceklerini kim tahmin edebilir ki?.."
"Siz, hiç, Fethullahçıları devlete karşı bir tehdit olarak algılayan, şikâyet eden ya da onlarla uğraşan bir PKK'lı, Brüksel ya da Köln merkezli bir terörist ya da bir TÜSİAD üyesi ya da bir siyasi parti lideri ya da bir ikinci cumhuriyetçi ya da bir azınlık mensubu ya da misyoner ya da hükümet üyesi ya da bir Başbakan gördünüz mü?.."
"Türkiye'deki tüm ulusalcıları, fethullahçı tehlikeye karşı çok geç olmadan birlikte hareket etmeye; istihbarat birimlerindeki fethullahçıların temizlenmesi için kamuoyu oluşturmaya çağırıyorum."
Ve son sözünü böyle bitiriyordu:
"... bunca zahmete ve mihnete değer mi, diyorsanız, Atatürk'ün manevi mirasçısı olarak evet değer, diyorum. Çünkü Türk'üm ve başka Türkiye yok!.."
Dün katledilişinin 16. yılıydı;
Bu 16 yılda, Hablemitoğlu'nun -Sayın Akar, "başınıza silah dayandığında hayır diyebilir misiniz" diye soruyor ya- "uğrunda öleceğini bile bile" yani başına dayanmış silaha rağmen verdiği mücadelenin üzerine bir tek tuğla konulamadığı gibi, çok uzunca bir süre yok sayıldı. "Var sayılsa" bunca asker, polis, savcı, hâkim, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı aldanır mıydı!
Sorum herkese:
Bu 16 yılda "başka Türkiye" mi buldunuz ki hâlâ kör, sağır, dilsizsiniz her şeye?