Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Hazmetme süreci

Bundan birkaç yıl önce “Kürt Açılımı” olarak ifade edilen, daha sonra ortaya çıkan tepkiler üzerine önce “Demokratik Açılım”, daha sonra da “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” adını alan açılım sürecinin, zaman içinde “Habur” ve “Oslo” olaylarıyla yara alsa da, yapılanlar ve yapılması dillendirilen yeni düşüncelere bakıldığında devam ettiği anlaşılmaktadır.
Yapılan ve kısmen de yapılacak olan açılımların hemen hemen tümünün dil üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Düşünülen ve bu sebeple kamuoyunu hem alıştırmak, hem de tepkisini ölçmek için dillendirilen açılımların ise daha değişik boyutlarının olduğu anlaşılmaktadır.

***


Dil konusunda atılan ilk adım, Kürtçe konuşmanın serbest bırakılması olmuş, bunu müzik alanındaki serbestlikler izlemiştir. Kürtçe, anadil konusu olduğundan, anadan, babadan, kardeşten ve çevreden öğrenildiğinden, mahalli olarak kullanılmasında bir sakınca olmadığı gibi, bunun doğal karşılanması gerektiği konusunda toplumsal bir mutabakatın olduğu da söylenebilir.
Ancak daha sonra ana dili öğrenmek için mahalli kursların açılması işin tabiatına aykırı olduğundan yeterli talep görmemiş, kurslar kendiliğinden kapanmıştır.
Devletin Kürtçe dille TV yayını yapması, bir noktada Türkçe bilmeyenlere hitap etme imkânı tanıdığı için doğru karşılanabilir. Ancak Kürtçenin resmen kabul edilmiş bir dil olma özelliğini de beraberinde getirdiğinden mahsurlu tarafı da bulunmaktadır.
Üniversitelerde diğer mahalli dilleri de içine katarak Kürtçe dili ve edebiyatı kürsülerinin açılması, bir dil yaratma projesinin aşaması olarak mütalaa edilmelidir.
Mahkeme ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarında Kürtçe tercüman uygulaması, cezaevlerinde Kürtçe görüşme yapılabilmesi vatandaşın mağduriyetinin önlenmesine yönelik sosyal bir hizmet olarak düşünülebilir. Bunlar şimdilik alınan tedbirler olmalı, vatandaşı Türkçeyi öğrenmemeye ve kolaya kaçmaya özendirmemelidir. Devletin görevi, vatandaşına resmi dilini öğretmektir. Yoksa anadilini değil.
Şimdi de Kürtçe, okullarda seçmeli ders olarak müfredata eklenmiştir. Bazıları “yetmez ama evet” demiş, bazıları da bunu, tüm eğitim dilinin Kürtçe olmamasından dolayı, asimilasyon olarak nitelendirmiştir. Birçok yetkili, akademisyen ve medya mensubu da eğitim dilinin Kürtçe olmasını savunmuş ve savunmaya da devam etmektedir.
Dil konusunu bölücüler, “olmazsa olmaz” olarak nitelendirmektedir. Yönetimin de terörü önlemek ve sorunu çözmek niyetiyle hoşgörü adı altında taviz verdiği değerlendirilebilir. Ayrı dil, ayrı millet yaratmak demektir. “Ulus Devlet” anlayışını yok eder. “Tek Millet” söylemini rafa kaldırır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine ters düşer. Bölünmenin yolunu açar. Zamana yayılmış olarak uygulamaya konan hususların ve konması düşünülen gelişmelerin, kamuoyuna hazmettirmeye çalışılan projenin aşamaları olduğu düşünülebilir.

***


Yeni bir konu da, İmralı’nın ev hapsi söylemidir. Bunun dillendirilmeye başlamasının ileride olabilecek bir uygulamanın ayak sesleri olduğu söylenebilir. Hazmettirme sürecinin bir parçası olma şüphesini uyandırabilir. Dikkat çekicidir.
Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi projesinin ölçüsünün kaçırılması da, bölücülerin beklenti içinde oldukları demokratik özerklik düşüncesini ortaya çıkarabilir. Bu durum da üniter devlet anlayışını yok edebilir. Tehlikeli bir durum yaratabilir.
Bugüne kadar demokratikleşme adına verilen tavizlerin terörü sona erdirmeyeceği, aksine arttıracağı, müzakerelerin nelere mal olduğu yaşananlardan sonra artık görülmelidir.
Sorunun çözümü, PKK’nın askeri alanda kesin yenilgiye uğratılarak teslim alınmasında, ondan destek alma ümitlerinin yok edilmesinde ve bölge halkının baskıdan kurtarılmasındadır. Devlet otoritesinin tam olarak sağlanarak ulus devlet ve üniter devlet anlayışının güçlendirilmesi konusunda gerekli tüm tedbirlerinin alınmasındadır. Sınır ötesindeki terör odakları yok edilmeden sonuç alınamayacağı bilinmelidir.

***


Çözüm derken Türkiye’nin çözülmesine imkân tanınmaması, anayasa çalışmalarında kuruluş felsefesinden, değişmez maddelerden, sadece ırka dayanmayan Türklük kavramından, tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrak, ulus devlet, üniter devlet, laik devlet anlayışından taviz verilmemesi önem arz etmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları