Hazırdan yedik...
Ekonomik tahminler artık 3 veya 5 senaryolu oldu. Aslında normal ve anormal şartların tamamını içerdiği için 5 senaryodan daha fazla seçenek olması da zaten mümkün olmaz. Bu demektir ki ekonomide artık kumar oynar gibi tahmin yapılıyor. Gerçekte ise ekonomide tahmin, alternatiflerin değerlendirilerek tek bir tahmin yapılması şeklinde olmalıdır. Doğru tahmini kullananların yapacakları planlama da doğru olacaktır.
Küreselleşmenin getirdiği sorunlardan birisi de budur... Piyasalar ve özellikle finans piyasası o kadar kırılgan ve spekülatif bir yapı kazandı ki, artık doğru bir tahmin yapma imkanı kalmadı.
Ne var ki Başbakan bu tahminleri yapabiliyor... “Herkes çıkmazda ... Biz istikrarla ilerliyoruz... Türkiye bir istikrar adası” diyor.
Eğer Türkiye dışa açık bir ülke ise, nasıl istikrar adası olur?
Türkiye’ye sıcak para akışı durursa, herkesten önce krize girer.. Zira bugüne kadar hep cepten yedik... Cepten büyüdük.. Aynen Yunanistan’ın yakın geçmişte yaptığı gibi hazır ve borçtan, hem yedik hem de büyüdük.
Dış borç aldık, bu borçla ara malı ve hammadde ithalatı yaptık. Bankaların yüzde 50’sini, imalat sanayiinin yüzde 60’ını, Telekom gibi kârlı kamu şirketlerini, özetle varlıklarımızı sattık. Aslında içeride üretebileceğimiz pamuk, deri gibi hammaddeyi bile ithal ettik. Bu yüzden dünyanın en büyük cari açığını verdik. Üstelik cari açık, yatırım malı ithalatından değil, söylediğimiz gibi hammadde ve ara malı ithalatından ortaya çıktı.
Başbakan, Türk malları dünyanın her yerinde diyor, ancak Türkiye’deki malların da ya doğrudan yüzde yüzü veya katma değer olarak yüzde 70’i yabancıdır diyemiyor.
Bugün AKP iktidarında Türkiye, dış kaynağa yüksek oranda bağımlı bir ülke ekonomisi haline gelmiştir.
Öte yandan uluslararası kuruluşlar, Başbakanın söylediğinin tersini söylüyor...
Söz gelimi üç büyük kredi derecelendirme kurumunun üçünün de Türkiye’ye verdikleri not aynı, “spekülatif ülke, yatırım yapılamaz” şeklindedir. Yabancı yatırımcı Başbakan’a mı yoksa, üye olduğu ve aidat ödediği derecelendirme kurumlarına mı inanacak? Bunun içindir ki Türkiye’ye yalnızca spekülatif sermaye ve sıcak para giriyor.
Mamafih, sıcak para girişinde de son noktaya geliyoruz... IIF’nin gelişmekte olan ülkelerin kullandığı giren dış kaynak tablosuna göre, 2012 yılında Türkiye, Rusya, Macaristan, Polonya, Brezilya ve Arjantin’e giren yabancı sermayede azalma olacaktır. Buna karşılık 2012 yılında gelişmekte olan ülkelere gitmesi beklenen toplam 790 milyar dolarlık dış kaynağın yarıdan çoğunun, 375 milyar dolarının Çin’e gideceği anlaşılıyor.
Gelişmekte olan ülkelerin
kullandığı dış kaynak
Yıllar Milyar dolar
2007 1.285
2008 656
2009 669
2010 1.107
2011 9.58
2012 789
Kaynak: IIF, 07.06.2012
Bir yandan dış kaynak girişi azalırken öte yandan dış borç stoku artıyor. Türkiye’nin dış borç stoku 306.6 milyar dolara, kısa vadeli dış borç stoku 95.2 milyar dolara yükseldi. Yatırım pozisyon açığı 381 milyar dolar oldu. Her yıl 15 milyar dolar dolayında faiz ödüyoruz. Her yıl 6-7 milyar dolar dışarıya yabancının kâr transferi oluyor. Bu sene büyüme oranı düştü... Ancak yine de cari açık 55-60 milyar dolar olacak. Bu cari açık içinde elbette faiz ve kâr transferi de yer alıyor. Bu sene Türkiye 65 milyar dolar dış borç anaparası ödeyecek. Merkez Bankası’nın ise yalnızca 50 milyar dolar kendi rezervi var. 90 milyar dolar rezervin bir kısmı yine borçtan geliyor. Bu şartlarda varın senaryoyu siz yazın!