Hala akıllanmadık
Lizbon’daki NATO Zirvesi sona erdi. İki konu bizim açımızdan önemliydi. Birincisi NATO-AB ilişkileri, ikincisi de Füze Kalkanı.
NATO-AB ilişkilerindeki konumumuzda ve tutumumuzda bir değişiklik olmadı. Görüşmeler sonucunda “Bu iki kuruluş arasındaki stratejik ortaklık için, AB üyesi olmayan ittifak üyelerinin ortak güvenlik konusundaki çabalara bütünüyle katılımı elzemdir” ifadelerine yer verildi. Böylelikle AB-NATO arasında güvenlik anlaşması yapılması, Türkiye’nin silahlanma ajansına katılımı ve AB operasyonlarının karar mekanizmasında yer alma hususlarının dikkate alınması sağlanmış oldu. Bu konuda bir kaybımız olmadığı gibi, durumumuzun dikkate alındığı ve güçlendiğini söylememiz mümkün.
Ancak Füze Kalkanı’nda alınan sonucu bir zafer değil, normal bir işlem olduğunu ifade etmek, basının, “istediğimizi aldık” şeklindeki söylemlerine fazla itibar etmemek gerekir. Bu ifadeleri basının, iç kamuoyuna, çevre ülkelere ve İslam dünyasına pompalamak istediği mesajlar olarak algılamak daha gerçekçi bir yaklaşımdır. Aksi taktirde Türkiye, İran’ı tehdit olarak gören ve İsrail’in savunmasına katkıda bulunan bir ülke konumuna düşebilirdi. Diğer taraftan yönetim de, biraz da bu düşünceyle nasıl bir davranış sergileyeceğini baştan itibaren net bir şekilde ortaya koyamadı. Türkiye’nin füze savunması konusundaki ihtiyaçlarını tam olarak belirleyemedi, değerlendiremedi. Ancak projeye destek vermekle de doğrusunu yaptı.
Türkiye önce Füze Kalkanı’nı benimsemedi. Sonra bu projenin ABD projesi olmaktan çıkıp bir NATO projesine dönüşmesiyle, 27 NATO üyesi ve Rusya’nın kabullendiği bir projeyi reddetmesinin yaratacağı riskleri dikkate alarak, projeyi kabul etmeme düşüncesinden vazgeçti ve bir gerideki mevzide tutunmaya çalıştı.
Bu sefer projeyi kabul edebileceğini, ancak komuta düğmesinin kendisinde olması gerektiğini söyledi. NATO kararlarının ortak ve oybirliği ile alındığı, hele böyle bir sistemin otomatik olacağı, bu nedenle komutanın belirli bir ülkeye verilmesinin mümkün olamayacağı, bu konuda yetkili organın NATO olacağı hatırlatılınca, yine bir sonraki mevziiye çekildi ve burada tutunmaya çalıştı. Burada, sistemin tüm ittifakı, Türkiye başta olmak üzere tüm toprakları ve nüfusu kapsaması gerektiğini söyledi. Bu mevzide tutundu ve istek makul karşılandı. Ayrıca İran ve Suriye hassasiyeti dikkate alınarak, projede tehdit ülke ismi zikredilmedi. Mali külfet ve risk paylaşımında denge sağlanması da kararlaştırıldı. Proje hakkında alınan karar, prensip kararıdır. Artık ayrıntılar görüşülecek, özellikle radar, komuta ve füze sistemlerinin konuşlanması üzerinde durulacaktır. Teknik ayrıntılara geçildikçe görüş ayrılıkları çıkabilir. İşte bu süreçte Türkiye’nin, füze savunmasındaki ihtiyaçları ve ulusal çıkarları ile bunların proje ile nasıl örtüştürüleceği hususu önem kazanmaktadır. Sistemin sadece radarlarının Türkiye’de olması avantaj mıdır? Rampaların Doğu Akdeniz ve Ege’deki yüzer platformlarda bulunması yeterli midir? Yeterli olmayacağı gerekçesi ile Karadeniz de gündeme getirilirse Montrö’nün delineceği hesaplanmakta mıdır? Yoksa rampaların da Türkiye’de bulunması mı daha uygundur? Bütün bunların değerlendirilmesine ihtiyaç var.
Türkiye’nin, ulusal savunma ihtiyaçlarının tümünün NATO ile karşılanabileceği hatasına tekrar düşmemesi gerekir. NATO Antlaşmasının 5. maddesindeki “bir ülkeye olan saldırının bütün NATO’ya yapılmış sayılacağı” hususunun, söz konusu Türkiye olunca her zaman işlemediği görülmüştür. PKK saldırılarına karşı NATO kayıtsız kalmış ve bunu Türkiye’nin bir sorunu olarak görmüştür. Hatta NATO üyesi olan bazı Avrupa ülkeleri, PKK terör örgütüne destek vermiştir. Ayrıca Körfez Savaşı’nda, Türkiye’nin Saddam’ın füze saldırılarına karşı NATO’dan talep ettiği Patriot füzelerinin gönderilmesi sorun yaratmıştır. Bu tecrübeler NATO’ya her zaman güvenmenin doğru olamayacağı, Türkiye’nin kritik konularda kendi ihtiyacını sağlayacak imkânlara sahip olması gerektiği gerçeğini bize hatırlatmıştır. Bu nedenle etrafı her biri potansiyel tehdit olan füzelere sahip ülkelerle çevrili Türkiye’nin, milli ve mobil bir füze savunma sistemine olan ihtiyacı devam etmektedir. NATO bizim için 27 ülkeyle konuların müzakere edilebileceği bir platformdur. Alınacak kararları kabul etmeme (veto) yetkimiz vardır. İçinde bulunmak avantaj ve güç sağlar. Ancak fazla güvenmek de doğru olmaz. Artık akıllanmış olmamız gerekir.