Güçlü Türkiye, güçlü eğitim sistemi
Bir yaz daha bitti, üniversiteler, okullar açılıyor, eğitim öğretim başlıyor. Açıkça söylemek gerekirse sınavlara endeksli eğitim dönemi başlıyor. Cumhuriyetin 100. yılında öğrencileri ezber eğitim, sınavla değerlendirme modeliyle uyutuyoruz
Okulda sınav, lise girişte sınav çıkışta sınav, üniversiteye girişte sınav çıkışta sınav, işe girişte sınav, yurt dışına çıkmada sınav, kısaca hep sınav hep sınav.
Yılda 5 milyon öğrenci sınava giriyor. Girdisi yanlış olan bir sistemin, çıktısı da haliyle yanlış oluyor.
Çünkü üniversiteyi bitirenlerin yüzde 30’u iş bulamıyor, çalışan 10 kişiden 7-8’i ise kendi alanında çalışamıyor. Üniversiteye yerleşen üç kişiden biri okul terki yaşıyor. Mezun olanların neredeyse yüzde 90’ı devlete girmek için kuyruk oluyor. Sistem yanlışlarla devam ediyor.
Öğrenciyi her kademe geçişinde yeniden tanımlamaya çalışan bir sistemin doğruluğundan nasıl bahsedilebilir?
Tam olarak tanımadığınız bir çocuğun geleceği ile ilgili üç haneli rakama göre tercih yapmak ne kadar doğrudur?
Sadece merkezî bir sınavda alacağı puanla merkezî yerleştirme yapılan bir sistem, sadece bizim ülkemize özgü bir sistem. Öğrenciler ne için üniversiteye girmeleri gerektiğini bilmiyorlar, lise gibi bir okul olduğunu, alacağı diplomayla meslek sahibi olduğunu, iş dünyasının onları beklediğini, işlerinin hazır olduğunu düşünüyorlar. Bir de okul bitince kendilerini öğretmen, avukat, savcı, hâkim, mühendis, hekim, işletmeci, gazeteci, psikolog zannediyorlar. Sonuçta büyük bir kısmı maalesef hayal kırıklığına uğruyor umutları sönüyor. Güvenleri kayboluyor, ülkeye küsüyorlar. Bu soruna çözümü düşünen yok. Böyle gelmiş böyle gidiyor. Altta kalanın canı çıksın.
Okula giden öğrencinin
devlete maliyeti 40 bin TL
Gelelim özel eğitimin durumuna. Devlet özel eğitim kurumlarının yüzdesini artırmak için büyük bir çaba içine girdi. Oranı yüzde 1,5 olan özel okulların oranını hızla yüzde 8’e kadar çıkardı. Özel okullara vergi muafiyeti, arsa tahsisleri, öğrencilerin okul ücretlerine destek vererek özel okullarda okuyan öğrenci sayısını hayli yükselti. Bunu yaparken gerekçe olarak, özel eğitim kurumlarının devletin üzerinden büyük bir yükü aldıklarını ileri sürdü. Her okula giden öğrencinin devlete 40 bin lira maliyeti olduğunu söyledi. Ama artan enflasyon ve ekonomik koşullar okulların yaşamını etkiledi. Bu durumu eğitim girişimcisi Ümit Kalko’ya sordum. “Tüm Özel Öğretim Kurumları Derneği (TÖDER) Yönetim Kurulu Üyesi sıfatımla söyleyebilirim ki özel eğitim kurumları, koşullar ne olursa olsun, eğitim standartlarını koruyarak eğitim ve öğretim faaliyetlerine devam etmekle yükümlüdür. Ancak son 2 yıldır yaşadığımız ağır ekonomik koşullar ve enflasyonist ortam, diğer sektörler gibi eğitim sektörünü de etkiledi. Eğitim ücretlerinin artan enflasyon karşısında erimesi, yapılan sözleşmeler gereği artan eğitim maliyetlerinin velilere yansıtılmaması ve kontenjan konusu sektörün sorunlarının başında gelmekte.
Son dönemde yaşanılan değişken ekonomik koşullar nedeniyle kontenjan sıkıntısı yaşayan özel eğitim kurumları, bakanlıktan eğitim desteği ve vergi indirimi bekliyor. Devletin öğrenci başına verdiği teşvik uygulamasını yeniden yaşama geçirmesi ve KDV’nin pandemi döneminde olduğu gibi yüzde 1’e indirilmesi hem okul sahiplerini hem velileri rahatlatacaktır.
Eylül ayında başlayacak okul fiyatlarının ocak ayında belirlenmesinin büyük sıkıntı yaratmaktadır. Özel eğitim sektörü bir yıl boyunca sabit fiyatla iş yapmayı garanti eden bir sektör konumunda. Maalesef ki bu şekilde çalışan başka bir sektör yok. Geçen yıl Millî Eğitim Bakanlığı açıklama yaptı, eğitim ücretine yüzde 65 zam sınırı getirdi. Oysa 2021 yılının aralık ayında 2.800 TL olan asgari ücret 2023 yılının temmuz ayında 11.400 TL’ye kadar geldi ve biz eğitimciler bir sonraki dönemi konuşacağız. Asgari ücret dört kat artmışken evvelki yıl yüzde 35, bu sene yüzde 65, toplamda yüzde 100-105 kümülatifte bir artış öngörülmüşse özel eğitim sektörünün bununla yaşama şansı çok mümkün değil.
Sektöre teşvik verilmeli!
Özel okul sektöründe 1,5 milyon civarında öğrencimiz mevcut ancak toplamda 3 milyon kontenjanımız bulunmakta. Bu kontenjanımızın yarısından çoğunun boş olduğu anlamına geliyor. Bununla birlikte yaklaşık 200 bin öğretmen istihdam ediyoruz. Eğer özel eğitim kurumları olmasaydı bu öğrenciler ve öğretmenler devlet okullarına yönelecekti. Bu da yeni okul binalarının inşa edilmesi, binlerce öğretmen alımı yapılması ve yeni yatırımların yapılmasını gerektirecekti. Özel eğitim sektörü temsilcileri olarak bizler de diyoruz ki bu maliyetlerin yerine devlet sektöre teşvik versin. 200 bin öğretmenin istihdamında devletimiz bizi sübvanse etsin.” açıklamasında bulundu.
Sistem nereden tutarsanız tutun dökülüyor. Söylenecek söz yok. Yeni eğitim yılı hayırlı olsun.