“Güç zehirlenmesi!”
Bir gazeteci Bülent Arınç’a, Todays Zaman gazetesinin Azerbaycan uyruklu muhabirinin sınır dışı ediliş gerekçesini sormaya çalışıyor. Soru, ilkokul öğrencisinin anlayabileceği kadar açık. Amma Arınç soruyu defalarca tekrarlattıktan sora:
“-Ben bu sorudan hiçbir şey anlamadım” diyor ve diğer muhabire dönerek, “Siz bir şey anladınız mı?” diye soruyor. Bu istiskal karşısında ne yapacağını bilemeyen öteki muhabirlerin duraksamasını fırsat bilerek, “Bak arkadaşların da anlamamış” diyerek “Başka sorunuz var mı?” profesyonelliğine yatıyor.
İkinci soru “İnternet yasakları” bahsinden gelince cevap vermeye tenezzül etmeyerek kendisine tutulan paltoyu giyip oradan uzaklaşıyor. “Dördüncü kuvvet medya” ya AKP iktidarının bakışı bu.
Bu bir “güç zehirlenmesi” değildir de nedir?
Başbakanı ta Sudan’lardan Habertürk’ü arayıp Devlet Bahçeli ile ilgili “Şu altyazıyı kesin” talimatını “azarlama tonu ile” veren bir ülkenin Basından Sorumlu Bakanı’nın böyle davranmasına şaşırmamak lâzım.
Anketlerin bile emir komuta ile yalan söyletildiği..
Müteahhit olsun, gazeteci olsun, iş adamı olsun, belediye başkanı olsun, vali olsun herkesin Başbakan’ın oğluna hesap vermekten bağış ve arazi tahsisine kadar bir şeyler vermek zorunda bırakıldığı bir ülkede yaşıyoruz...
Ve bu ülke; rüşvet ve yolsuzluk yapanların ve haksız-hukuksuz iktidar taleplerine karşı gelen kamu görevlilerinin başına gelmedik kötülüğün kalmadığı bir ülke haline gelmiş...
Dilin ve devlet gücünün kılıç gibi hesap soran ve muhalif olan herkesi ekin biçer gibi biçtiği bu ülkede yöneticiler hâlâ, “mağdur” edebiyatı yapmıyorlar ve bu hallerini “Milli mücadele veriyoruz” diye savunmuyorlar mı; insanı işte bu alaylar, bu zekâ küçümsemeleri hasta ediyor...
Amma bunlar zaten buydular..
Daha iktidarlarının ilk günlerinde derdini dile getiren çiftçiye, “Gözünüzü toprak doyursun” diyen Bakan bu hükümetin Bakanı, “Geçinemiyoruz, anamız ağlıyor” diyen vatandaşa, “Ananı al da git” diyen de yine bu hükümetin şimdiki Başbakanı değil miydi?
Kendileri “yırtık ayakkabı” ile girdikleri siyasette tespih gibi dizilmiş villaların, pek çok banka hesap numaralarının, evlatları da uçsuz bucaksız arsaların, Türk Deniz Kuvvetleri filosu ile yarışan “gemicik”lerin sahibi oldular, vatandaşa da, “Eskiden şu kadar simit alabiliyordunuz, bizim zamanımızda şu kadar simit alabiliyorsunuz” diyerek, hatta onu da yanlış hesaplayarak, -çok simit hesabı- ile, “Size simit çok bile” demeye getirdiler...
Hukuka sığınamıyorlar.. Tek sığınakları seçim sandığı...
“Seçimleri kazanırsak haklıyız, masumuz” iddiasındalar. Seçimi kazanırsak ayakkabı kutuları, rüşvet ve yolsuzlukların tescillendiği ‘tape’ ler, mahkeme kararları yok hükmündedir algısını zihinlere yerleştirmeye çalışıyorlar.
Vicdanı bir kenara bıraktık...
Bu tablo karşısında bu tür davranış sergileyenlerde Allah(c.c.) korkusu var mı yok mu, bunu milletin vicdanına bırakıyoruz..
Yalnız bunu da bizzat Sayın Başbakan’dan öğrenmek istiyoruz:
“Dünyada yolsuzluk ve rüşvet iddialarının seçimle aklandığı bir ülke var mı? Varsa bu ülke hangi ülke?”
Cehaletimizi bağışlayın..
Gerçekten merak ediyoruz...
Yoksa böyle bir ülke yok da, “Çocuklar Duymasın” dizisindeki “pilavcı” gibi bunu siz buldunuz da “Patladı gitti!”mi?
Eğer böyle bir ülke varsa aynı iddiayı pilav gibi ısıtıp ısıtıp önümüze koymanıza eyvallah diyeceğiz ve biz bu pilavı yiyeceğiz..
Eğer böyle bir ülke yoksa bu pilav bu milleti zehirler... Siz de bu zehrin müsebbibi olarak vereceğiniz hesaplara yeni bir hesap daha eklemiş olursunuz...
Ve önemli bir hatırlatma... Cemaatler, iktidarlar ve her nefis, “Bende de bir güç zehirlenmesi var mı?” diye kendini şöyle bir kontrol etsin?
Bu hal “şirk sınırlarında gezinme” halidir. Ayak her an kayabilir de kişi farkında bile olmaz...