Gözaltı...
Başına gelmeyenler için "gözaltı", günlük "rutin haber bültenleri"nde okunup, seyredilen "hayatın olağan akışında yaşanan uygulama" olabilir. Lakin ilk kez bunu yaşayanlar için kelimenin tam anlamı ile "kabus" sayılır. Kendi adıma sık yaşadığım için garipsemiyorum. Hayata dair değişik insan manzaralarına rastladığım için tecrübemin arttığına dair tesellim bile var. Fakat canım memleketimin insanlarının "gözaltı" konusunda ciddi bilgisiz olduğunu gözlemledim. "Geçmiş olsun" temennisinde bulunan dostlarım, okuyucularımın ısrarlı soruları üzerine toptan bir cevap yazıp, bir nevi kamu görevini yerine getirerek "gözaltı" olayını vatandaşımızın anlayacağı lisan ile tanımlamaya gayret edeceğim ki başına gelenler hazır olsun!..
***
Malumunuz hukuk, memlekette en çok tartışılan konu. Bu yüzden hukuk, yasalar ve yönetmenlikler detayına girmeye niyetim yok. "Gözaltı", kolluk gücü olan polis ve jandarma tarafından yapılır. Suç üstü, adli şikayet ve savcı ve hakim kararı ile gerçekleşir. Bir de "şüphe" vardır ki o ayrı vaka...
Teknolojinin baş döndürücü bir şekilde hızla gelişmesi polis ve jandarmayı rahatlatmış gibi görünse de en çok gözaltına alınan kişilere yaramıştır. Sıradan kimlik kontrollerine tanık olmuşsunuzdur. TC numaranızı cep telefonuna giren görevli eğer aranma kaydınız yok ise kibarca "geçebilirsiniz" der. Oysa bu işlem bir kaç yıl önce telsiz ile merkeze bildirilir ve bazen saatler sürerdi. Gözaltı işlemi malum kumpas davaları esnasında FETÖ'cü savcıların sabaha karşı ev ve işyeri baskınları ile korkulu rüya haline gelmişti. Günümüzde her an her yerde rastlamak mümkün. Taksi, dolmuş, otobüs, lokanta, kahvehane, misafirhane, otel gibi konaklama ve seyahat yerlerinde de yaşanır. Yasaya göre, konaklama yerlerinde geceleyecek kişiler kimlik bildiriminde bulunmak zorundadır. Bu bilgi gece 01.00'de polis ve jandarmaya anında bildirilir. Eğer mahkeme kararı ile yakalamanız var ise odanızın kapısı çalınıp karakola götürülürsünüz. "Sabah gelsem olmaz mı?" ricaları beyhudedir. "Uygulama böyle" cevabı ile polis ya da jandarma alıp götürür. Sabaha kadar nezarethanede kalır, öğleye doğru ilgili savcı ya da nöbetçi hakimce sorgulanır ya tutuklanır ya da serbest bırakılırsınız. Tebligat gelmediğinden duruşmalara katılmadığım için benzeri hadiseyi son üç yılda 3-5 defa yaşadım. "Tebligat gelmeden nasıl yakalama kararı çıkar?" sorusunun cevabı yok. Hakim ya da savcı iş yükü yüzünden zanlı veya tanık için tebligatta bulunulup, bulunulmadığını inceleme fırsatı yoktur. "Zorla getirme" denir, polis de işini yapar!
Bu tebligat işini kurcalayalım. Aslında mahkemelerin UYAP sistemi ile beraber emniyette kişilerin ikamet ve iş yerlerinin adresleri vardır. Haber pusulası ya da tebligat imza karşılığı adrese teslim edilir, eğer adreste bulunmaz ise en yakın polis karakoluna ya da muhtara bırakılır. Kapıya asılan, posta kutusuna bırakılan haber pusulası için 5 gün içinde teslim alma zorunluluğu vardır. İşte bu koşullar yerine getirildiği halde, muhatap duruşmaya, ifadeye gitmemiş ise "zorla getirme ya da yakalama kararı" çıkarılır. Kendi adıma bir tek pusula dahi almadım. Fakat itiraz hakkım da yok.
Hükümet sözde "hukuk reformu" hazırlayıp, gözaltı, tutuklama ve hapis cezalarında iyileştirme yapacak ya!..
Bu durumda gözaltına alınan ya da her an alınma potansiyeli olan şahıs dönüp: "Ya hu; devlet erki adına telefonumu dinliyorsunuz, evimi-iş yerimi gözetliyorsunuz! Gece yarısı kapıyı çalacağınıza telefon edip yarın şu saatte gel dediniz de gelmedik mi?" deme hakkına sahip değil mi?
Hukuksa Ahmet'e, Mehmet'e farklı muamele yapılamaz. Örneğin ROC diye biri var. Yandaş... "İki yıldır evinde bulunamadı, tebligat ulaşmadı" diye mahkemeye gitmiyor. Televizyona çıkıyor, tatilde otele gidiyor. Yurtdışında içerken fotoğrafı yayınlanıyor. Ama ROC zorla götürülmüyor. Ya da yakalama kararı çıkartılmıyor.
Yarın, gözaltı rehberine devam edip nezarethanedeki insan manzaralarını yansıtmaya çalışacağım...