Göz göre göre gelen savaş
Eylül 2017'de başlayan ama Eylül 2018'teki Soçi Mutabakatıyla tam bir askeri harekata dönüşen bir süreç yaşanıyor İdlib'te. Buradaki siyasi hedef diğer harekatlarımızınkinden daha da muğlaktı, Türkiye gerçekleştirilmesi çok zor sorumluluklar üstlenmişti.
Mutabakatın doğrudan ve dolaylı tarafları Rusya, İran ve Suriye ile ortak bir tehdit değerlendirmesi yoktu. Dolayısıyla ortak hedef de yoktu. Eninde sonunda patlayacaktı.
Büyük patlamayı önlemek için özellikle Putin-Erdoğan arasında sık sık yüz yüze ve telefon görüşmeleri yapıldı. Ne zaman ki Suriye ordusu operasyonları yoğunlaşsa ve göç başlasa iki lider görüşerek krizi öteledi.
Ama bu sefer bu metod işlemedi.
İdlib'te Türkiye ile Suriye arasında çatışman göz göre göre gelirken Putin ile Erdoğan telefon görüşmesi yap(a)madı. Erdoğan ne Soçi ne de Astana kaldı, Rusya mutabakata uymuyor, gerekirse askeri operasyon yaparız derken Putin karşılık vermedi. Sözcüleri konuştu: Biz mutabakata bağlıyız, sorumluluklarımızı yerine getiriyoruz.
Erdoğan Kasım 2015'teki uçak düşürmeden sonra belki de ilk defa Rusya'yı açıktan sert şekilde böyle suçluyordu. Rusya tarafı ise aynı o tarihte olduğu gibi adeta orta yollu bir açıklama yapıyor, suçlamaları ve krizi tırmandırmak istemiyordu.
Çünkü Rus tarafı Türk tarafının tutumunu anlaşılmaz buluyor, sorunları konuşmayan, bildiğini yapan, sadece suçlayan taraf olarak görüyordu.
Erdoğan açıklamalarıyla Rusya'ya karşı tavır alırken ABD'nin de Erdoğan'ı destekleyen, arkandayız açıklamaları geliyordu. ABD açıklamaları Türkiye'den gelen açıklamalarla örtüşüyordu.
ABD adeta Türkiye'yi İdlib'te Suriye ordusunu durmak için askeri hamle yapmaya teşvik ve tahrik ediyordu. Aynen Kasım 2015'teki uçak düşürme olayında olduğu gibi.
Son dönmede yerel basında çıkan haberlerde ABD'nin yeniden İdlib'te ÖSO ve benzeri grupları tanksavarlar dahil askeri olarak desteklemeye başladığını bildiriliyor. ABD'nin İncirlik'e yeni Amerikan askerleri gönderdiği ve İdlib'e yönelik harekat merkezini kurduğu da yerel medyadaki haberlerden.
Haziran 2018'teki NATO liderler zirvesindeki kararlarda Türkiye'ye güneyinden gelebilecek İran ve Suriye füze saldırılarına karşı korumak üzere bölgeye hava savunma sistemleri ve çok yüksek hazırlıklı kuvveti derhal göndermeye hazır maddelerini hatırlatmak isterim.
SETA'nın koordinatörü Sabah gazetesindeki köşe yazısında ABD'yi İdlib'e müdahil olmaya davet ederken herhalde yukarıda yazdığım hususlar için ortamın olgunlaştığını düşünüyor olacak ki bu daveti gündeme getirmiş. Bunun aslında kimin fikri olduğunu herkes biliyor.
Önceki gün Bab bölgesindeki ÖSO saldırılarında ele geçirilen Suriye-Rus askeri noktasında bir ÖSOcunun Rus bayrağını çiğneyen görüntülerinin faturasını Rusya'nın birisine kesmeyeceğini mi düşünüyorsunuz? Rusya halen düşürülen uçağı bile unutmadı.
Bütün bunları Rusya'nın görmüyor olması mümkün mü?
Muhtemelen Rusya İdlib konusunda Türkiye'nin Rusya ile mi yoksa ABD ile mi yola devam edeceğini kendisinin açığa çıkarmasını bekledi. Türkiye'nin Suriye ordusunun ilerleyişini durdurmak için İdlib'e son 4 günde soktuğu 300 parçadan fazla aracın Serakib şehrine giriş yollarına konuşlandırmasını Rus ve Suriye tarafı Soçi mutabakatına uygun görmüyor.
Türkiye'nin biz koordine kurduk (muhtemelen tek taraflı bir bildirim) açıklamasının aksine Rusya böyle bir koordinasyon olmadı diyor. Ve saldırı gözlem noktalarına değil hesapsız gönderilen yeni konuşlanma noktalarına oldu iması yapıyor.
Tabi bu arada İdlib'te İran etkisini özellikle İdlib doğusunda-Halep batısında konuşlu İranlı Şii milisleri gözden kaçırmayalım.
Devrim Muhafızlarının sosyal medya hesaplarından Erdoğan'ın İdlib açıklamalarını kendilerine yönelik tehdit gördüklerini, buna karşılık verileceğini, bunun da Hz Fatime'nin şehadede erdiği gece (yani Türk birliklerine saldırı olan gece) başlayacağını söyleyip üzerinde Kasım Süleymani yazan füze ve top mermilerinin fotoğraflarını paylaştıklarını belirtelim.
Daha önce İdlib'te verdiğimiz şehitlere saldırılar da İranlı milislerce yapıldığını hatırlatıp burada bir Şii-Sünni çatışma zeminin de hedeflendiğini not edelim.
Türk askerine saldırının Şii milislerce yapılması hem Rusya hem de ABD'nin işine gelir.
Halbuki kendi topraklarını koruyor gerekçesiyle sözde muhalif silahlı grupların İdlib'teki Suriye ordusuna karşı saldırıları, yine bu grupların El Bab bölgesinde saldırıları ABD/İsrail politikalarına hizmet eder, Türkiye'nin çıkarlarını yok eder.
Şu soruların yanıtı yok: İdlib'te kimi niye neye karşı korumak için asker bulunduruyoruz? Desteklenen gruplar kendi topraklarını koruyan direnişçilerse karşısındaki Suriye ordusu kim? İdlib kimin toprağı?
Bu soruların doğru yanıtını vermeden İdlib'e müdahale etmek Suriye ile savaşmak demek! Büyük yanlışlar vahim hatalar zincirine yeni bir halka eklemek demek! Son olay da bunu teyit ediyor.
Böyle bir müdahale ve Suriye ordusuyla çatışma ne göçü durdurur ne de barış getirir. ABD/İsrail planı işler. Göç ve çatışmaların yanında ABD/NATO da destek bahanesiyle Hatay'a gelir. Fırat doğusunda da Rusya ile ipler kopar. Bundan da en çok PKK/YPG ve ABD memnun olur.