Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Göz göre göre

Türk Milleti, muhalefet, üniversiteler ve sivil toplum örgütlerinin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti’nin varlığını, bütünlüğünü, güvenliğini, kendisinin yaşamını, tarihi, maddi, manevi ve moral değerlerini tehdit eden olaylara ve gelişmelere karşı gereken tepkiyi gösteremediği görülmektedir. Bu tepkiyi gösterememesinin nedenlerini, konuların gerçek durumlarıyla gündeme getirilmemesi, gündemin başka konularla meşgul edilmesi, gerçeklerin gözlerden uzak tutulmaya çalışılması olarak sıralamak mümkündür.

***

Bunlardan biri, çözüm süreci diye bölücülere/Kürtçülere tavizler vererek, Türkiye’nin belirli bir bölgesinde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi adı altında özerk bir yapının kurulmasına imkân tanıyacak düzenlemeler yapılmasına ortam hazırlanmasıdır. Bölgede KCK ve PKK’nın kurduğu baskıya, yaptıkları eylemlere, bölücü siyaset yapan siyasi partilerle el ele vererek bütünden uzaklaşılmasına göz yumulmasıdır. “Çözümde ilerleme kaydedilmezse gerilla müdahale eder” denmesine kayıtsız kalınmasıdır. Daha önce PKK’yla görüşmenin şerefsizlik olarak ifade edilmesine rağmen, PKK, bölücü başı ve bölücü siyasetçilerle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Milleti’nin bütünlüğünün müzakere edilmesidir. Bölgenin zihinlerden kopmasına seyirci kalınmasıdır.

***

Bir diğer konu da, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının çıkarılması, işletilmesi ve nakledilmesinde menfaat sağlamak, Rusya’nın tekelinden kurtulmak ve sorunsuz olarak bunu devam ettirmek için, başta ABD olmak üzere BM ve AB’nin baskısıyla, Kıbrıs’ta çözüm adı altında yürütülen müzakerelere destek verilmesidir. Batı’dan aferin alarak iktidara dış destek sağlamayı ve enerji naklinden elde edilecek çıkarı, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki deniz alaka ve menfaatlerine, güvenlik, güvenirlik, itibar ve prestijine tercih edilmesidir. Büyük fedakârlıklarla kurulan, kurdurulan ve idame ettirilen KKTC’nin varlığının hiçe sayılması, ona inanılmamasıdır. Bu konuda tavizler vermeye hazır bir görünüm verilmesidir.

***

Ermeni konusunda da, yine konuyu çözeceğim, uluslararası kamuoyunda itibar kazanacağım derken, son derece haklı olmamıza ve bu konudaki tutumumuzdan bugüne kadar taviz vermememize rağmen, ucunun nereye gideceği düşünülemeyen açıklamalar yapılmasıdır. Tek taraflı olarak taziye sunulması ve üzüntü dile getirilmesinin, soykırım olduğuna, onu tanımaya ve sonrasına ortam hazırlayabileceğinin hesaplanamamasıdır. Ermeni çeteleri ve onlara destek veren Ermenilerin o dönemde yaptıklarının göz ardı edilmesi, tehcirin niyet ve maksadının gölgelenmesi, kendimizin ihmal, kusur ve hatta kastının olduğu intibaının yaratılmasıdır.

***

Diğer önemli bir konu da, Türkiye Cumhuriyeti ibarelerinin yok edilmesine, “Ne mutlu Türküm diyene” ifadelerinin, Türk ve Türklüğü çağrıştıran her türlü düşünce ve sözün kaldırılmasına, Türk Milleti’nin yok sayılarak adı olmayan milletten bahsedilmesine, okullarda okunan andın yasaklanmasına, gereken tepkinin gösterilmemesidir. Eğitim sistemimizin milli olmaktan uzaklaştırılmasına ve Atatürk ilke ve devrimlerini benimseyen gençlik yetiştirmekten vaz geçilmesini ifade eden maddenin yönetmelikten çıkarılmasına ses çıkarılmamasıdır. Milli bayramlarımızın eskisi gibi, öneminin hakkını vererek kutlanmasına engel olunmasıdır.

***

En son olarak da, Soma’da yaşanan felaketten dolayı yaşadığımız milli yasta dahi, yaraların sarılması, varsa suçluların yargılanması ve bir daha böyle facialar yaşanmaması için bir seri tedbirlerin ön plana çıkarılması gerekirken, iktidarın yara alacağı kaygısıyla gerçeklerden uzaklaşması, dikkatleri başka taraflara çekmeye çalışarak kendilerinin bir kusuru olmadığı algısını yaratmaya çalışmasıdır. 17 Aralık yolsuzluk iddialarında da aynı şekilde dikkatlerin başka yönlere çekilmeye gayret edilmesidir.

***

Görüldüğü üzere göz göre göre ulusal çıkarlarımız, yaşam hakkımız ve her türlü değerlerimiz başka düşüncelerle görmezden gelinmekte, bunlara tepki verecek mekanizmalar sanki arıza yapmış gibi duyarsız kalmaktadır. Türk Milleti’nin kendi hassasiyetlerini dikkate alarak, her türlü siyasi düşünce ve yaklaşımın dışında, kendi değerlerine sahip çıkmak için, gerekli mekanizmaları çeşitli şekillerde uyarması ve kendine sahip çıkması zorunlu haline gelmiştir.

Yazarın Diğer Yazıları