Gördüğümüz şey gerçek değil
Bizim medya, tüm dikkatlerimizi zemine bakmadan figüre çekiyor. Ne demek istiyorum? Şunu demek istiyorum: Zihnimiz gördüğümüz şeyleri algılar, dikkat etmediklerimizi yok sayar.
Saldırılarda İsrail’i gördüğümüz ya da bize gösterildiği için, zihnimiz şekil-form ilişkisi içinde çalışır, olayları, anlamları bir bütün (geştalt) olarak yapılandırır. Dolayısı ile Ortadoğu’nun katili tek başına İsrail’miş gibi anlamlandırırız. Halbuki durum sanıldığı gibi değildir.
Peki nedir?
Asıl palan, ABD’nin Büyük Orta Doğu projesinin uygulanmasıdır. ABD, İsrail sopasıyla ve elbette İsrail’in de temel çıkarına uyacak şekilde, Ortadoğu’yu önceden planladığı stratejiye uygun olarak kana bulamaktadır. Bunu yaparken de taşeronlar kullanmaktadır. Kullandığı taşeronların bir ucu da bizimle; Türkiye ile ilgilidir.
Uluslararası ilişkilerde buna “kazan-kazan” stratejisi diyorlar.
İsrail, küçük bir devlet. Küçük devletlerden büyük imparatorluklar çıkmaz. Egemen dünya gücü de çıkmaz.
Egemen dünya gücü olacak devletler, önce coğrafyasıyla, sonra ordusuyla, eş zamanlı olarak teknolojisi ve ekonomisiyle yeterince büyük olmak zorundadır.
Çin böyledir. Rusya da böyledir.
AB potansiyel adaylardandır. Ancak, ABD gibi tek bir güce dönüşemediği için, ister istemez standart “Batı” kalıbı ve sınırları içinde ABD ile birlikte hareket etmektedir. Türkiye gibi ülkeler ise, mevcut coğrafyası, askeri gücü ölçüsünde iyi yönetildiklerinde egemen dünya gücüne değil ama bölgesel etkili bir güce dönüşebilir. Ancak, Türkiye’yi yönetenlerin uyguladığı politikalar; tarımdan, sanayiye, oradan ekonomi ve dış politikaya iktidar, toplamda zafiyet gösterdiği için, ülkenin potansiyel gücünün gerisinde kaldığımız üzücü bir gerçekliktir. Mevcut konumuyla Türkiye, iç sorunlarını aşamamış, ekonomisi yardıma muhtaç, sanayisi ve gelişmesi rölantide, dış politikası, iki ileri bir geri mehter yürüyüşü kıvamında, halkı mutsuz bir ülke tablosuna sahip. Kısaca Türkiye, durma noktasına yakın, ağır çekim ilerleme pozisyonuna sokulmuş kötü durumda olan bir ülke görünümünde.
Başta adalet olmak üzere devletin tüm kurumsal yapısı, iktidarın yarattığı aşırı politikleştirmeyle, olması gereken doğal görünümünü kaybetme eğilimine girmiş durumda. Haliyle kendisiyle uğraşmanın dışında, dünyanın bölgesel gücü olacak adımları atacak enerjiden uzaklaştırılmış durumda.
Halbuki ABD’nin 22 ülkeyi kapsayan ve İsrail ile, sıcak savaşa dönüştürdüğü Büyük Ortadoğu planının hedeflerinden biri kendisi. ABD bu plan doğrultusunda hazırlıklarını ve çalışmalarını sürdürüyor. Irak’ta kurduğu Kürdistan, Suriye’de ordusunu, devlet alt yapasını, yönetici kadrolarını eğittiği bir başka Kürt özerk bölgeleriyle, İsrail’in palanı tamamlamasından sonra Türkiye’ye yönelik hazırlıklarını sürdürüyor.
Öngörüsü olmayan dış politika uygulamaları sebebiyle Türkiye’yi yönetenler, Suriye’de ABD’nin siyasi planına uygun coğrafi zeminin oluşmasına önemli katkı sağladı. Yetmedi, Suriye’den getirdiği nüfus aktarımıyla Türkiye’de en büyük zafiyet alanın oluşmasına zemin hazırladı. Şimdi bunu düzeltmek istiyor gibi görünüyor. Ancak Suriye’nin toprak bütünlüğü devem etseydi ve mevcut Suriye yönetimi ülkesinde hâkim güç olarak varlığını sürdürseydi, Türkiye’nin güvenlik problemi bu kadar kötü olmayacak, güvenlik şimdikinden bin kat daha sağlıklı hale gelecekti.
Halihazırda, Amerika’nın bölgedeki halklarla inşa edip kurduğu iki küçük İsrail benzeri güç (ya da devlet) var. Üst başlığı Kürdistan olan bu topluluklar/halklar, ABD’nin bölgesel savaş araçları. Her ikisinin de hedefinde İran’dan sonra Türkiye var.
Suriye’den gelen (getirilen) Arap nüfus, normalin üstünde kaldığı sürece, Afgan göçmenlerle birlikte Büyük Ortadoğu Planının vesayet savaşçıları olarak gözetip korundukları ve günü geldiğinde Türkiye’nin karşısına çıkmaya hazır durumdalar. Bu durum da çok büyük güvenlik açığı olarak değerlendirilmektedir.
Ortadoğu’da ve dünyada yaşanan gerçekliği, devletlerin rollerini, eylemlerini, takip ettikleri politikaları dikkatlice gözlediğimizde, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şikâyet ettiği “Dünya düzeninin bozulması”, ABD’nin kalıcı dünya hakimiyeti (bağlı olarak tüm batı) pahasına yok sayıldığını görebiliyoruz.
Asıl merak ettiğimiz şey, Türkiye adına görmesi gerekenleri ne yapıyor olduğudur.