Gezi Parkı inadı
Türkiye uzun bir süredir Gezi Parkı eylemleriyle meşgul olurken, kamuoyunun önemli bir kesimi tarafından endişeyle izlenen Çözüm Süreci, Suriye geriliminde izlenen tutum, Reyhanlı olayı ve Ümraniye, Balyoz, 28 Şubat davaları gibi konulardan dikkatlerin saptığına şahit olunmaktadır.
Bu kadar önemli konu varken, onların üstü örtülüyormuş gibi davranılmasına bir anlam verilememektedir. Olayların sona ermesi için, ideolojik bir seçim olduğu düşünülen Topçu Kışlası’nın yapılmayacağının, Parkın muhafaza edileceğinin, AKM’nin restore edileceğinin veya amacından saptırılmayarak yıkılarak yerine adı yine Atatürk Kültür Merkezi olacağı vurgulanarak yenisinin yapılacağının söylenmesinin dahi yeterli olacağı bir durumda, protestocularla inatlaşmanın ve ortamı gerginleştirmenin kime ne faydası olduğu anlaşılamamaktadır. Hatta bu açıklamanın yapılmasından sonra hala gösterilere devam edenler bulunduğu taktirde bunların esas provokatör güçler olacağı ve onlarla mücadelenin de haklı ve gerekli görüleceği nedense dikkate alınmamaktadır.
***
Yaygınlaşan Gezi Parkı eylemlerinin, park konusunun yanında, halkın önemli bir kesiminin yok sayılmasından, özel hayatına müdahaleyle tanzim edilmek istenmesinden, korku ve baskıdan dolayı oluşan bunalımdan, özgürlük taleplerinden, Cumhuriyetin ilkelerinin erozyona uğratılmasından ve ülkenin dönüştürülme endişelerinden kaynaklandığı bilinmektedir. Gezi Parkı’yla ilgili alınacak olumlu tavrın, diğer sebepleri en azından bir müddet için donduracağı bir gerçektir. Oluşacak olumlu ortamda kurulacak iletişimin, sorunların çözümüne yardımcı olacağı ve gerginliği ortadan kaldıracağı bilinmelidir.
Ancak mesajın alındığı söylenmesine rağmen alınmadığı, hatta mesaj ve demokrasi açıklamalarının tansiyonu düşürmek için yapıldığı anlamındaki ifadelere başvurulduğu, konunun siyasi bir inatlaşma içine sokulduğu, mitingler düzenlenerek tırmanmanın körüklendiği, kutuplaşmanın artırıldığı ve toplumun seçim atmosferi içine sokulmaya çalışıldığı görülmektedir. Olaylar, Türkiye’nin dışarıdaki itibarını zedelemekte, ekonomisine olumsuz etki yapmakta, halkın huzurunu bozmaktadır. Bu gerilimin sona erdirilmesi için çaba harcanmalıdır. Bunun da hükümetin iki dudağının arasında olduğu bir gerçektir. Yönetimin temsilcilerle yaptığı görüşmelerden sonuç çıkması beklenmemektedir. Hatta polisin sert davranışının, geçmişte kendilerine yapılan sert davranışla açıklanmaya çalışması, bir hesaplaşma olarak algılanmaktadır. Konu yargıya intikal etmişken ve Danıştay kararı varken referandum yapılmasının mantıklı bir açıklaması da yoktur. Referandumla konunun seçim platformuna taşınması ve oylamanın bir parti tercihine dönüşmesi kaçınılmazdır. Sonuç, çoğunluğun azınlığa tahakkümü olacaktır. Bu tuzağa düşülmemelidir.
***
Gezi Parkı eylemleriyle meşgul olurken bölücüler, sözde çekilmeden sonraki aşamalara dikkat çekmekte ve düzenlemelerin beklendiğini söylemektedirler. Yönetim tarafından da, bölücülerle bir pazarlık sonucunda değil, demokratikleşmenin gereği olarak gösterilen düzenlemeler hususunda çalışmalar yapıldığına ilişkin açıklamalarda bulunulmaktadır. Türk Milleti tarafından benimsenmeyen bu konunun, sanki Gezi Parkı olaylarına dikkat çekerek üstünün örtülmeye çalışıldığı düşünülmektedir.
Aynı şekilde Suriye politikası ve Reyhanlı olayının vahameti karşısında baskılardan kurtulmak ve dikkatleri başka yönlere çekmek için yine Gezi Parkı olaylarının kullanıldığı yönünde şüpheler vardır. Son savunmalarını yapan Ergenekon Davası şüphelilerinin ifadelerindeki ciddi açıklamaların da etkili olmaması için bu yöne başvurduğu da söylenmektedir.
***
Konu sadece iki ağaç değildir. Protestoların esas sebepleri bilinmektedir. Sebebi başka merkezlerde aramaya gerek yoktur. Protestoların devam etmesinin nedeni yönetim tarafından yaratılan gerginliktir. Bu olaylardan kazanan yoktur. Kaybeden Türkiye’dir. Bir an önce başka yönlere sapmadan gerginliğin sona erdirilmesi elzemdir. Görev, sorumluluk, yetki ve imkân yönetimdedir.