Geri vitesteki ileri demokrasi!..
Gazetelere yansıyan haber çok ilginçti; "Erdoğan'a diktatör diyen spiker" kovulmuş!.. Başlığı görünce aklıma nedense Türkiye gelmedi!!!
Böyle birşey olamazdı ki!.. Çünkü bu ülkede devlete "terörist" diyenler vekil de olabilirdi ama Erdoğan'a "diktatör" diyebilecek biri Türkiye'de televizyon tamirciliği bile yapamazdı!!!
Haklı çıktım; Tayland'da "Digital TV 28" televizyonunda çalışan Phitaphon Eariyakun adlı sunucu, futbolcu Mesut Özil'in Almanya Milli Takımı'ndan ayrılmasının tartışıldığı programda Erdoğan için, "1000 odalı saraylar inşa eden, seçimlerde hile yapan ve gazetecilere baskı yapan diktatör" deyince ortalık karışmış...
İddiaya göre, Tayland'da faaliyet gösteren "Barış İçin Müslümanlar Vakfı", sunucunun "ceza"landırılmasını isteyince, Digital TV 28'in sahipleri hemen harakete geçmiş ve sunucuyu işten atmış!..
Bu haber Türkiye'deki yandaş sosyal medya kullanıcıları tarafından, "herkes haddini bilsin" havalarında paylaşılırken, Ankara'da ise "tek adam" tartışmasını büyüten çok vahim olaylar yaşanıyor...
Yani; Meclis'in işlevini ve vekillerin yetkisini yerle bir eden bazı olaylar medyaya yansıyor ki, yaşananlar AKP'lilerin en çok kullandığı "ileri demokrasi" safsatasına sürekli geri vites yaptırmaktan ileri gidemiyor...
Çünkü Erdoğan'a soru sormanın bile "yasak" olduğu bizzat TBMM'deki bir önergeyle ortaya çıktı ki, bir kez daha "vay memleketin haline" demekten alamadık kendimizi!..
Ne kadar ilginç değil mi; kararnamelerle ve torba yasalarla devletin tüm yetkilerini tamamen eline geçirmek için her gün yeni ataklar yapan Erdoğan'a "vekil"ler bile "soru" soramayacakmış!!! Herkes "haddini bil"ecekmiş vesselam!!!
Erdoğan daha dün "cumhurbaşkanı"yken ve sorumsuzken; adama sormazlar mı, Beştepe artık tamamen icranın başıyken, vekiller hiç muhatap alınmıyorsa, parlamento niye varki bu ülkede?.."
***
"Sus otur" vekilleri!..
Vekilliğin artık makam-sekreter-rozet üçgeninde sıradan ve yetkisiz bir sembole dönüştüğünün çok çarpıcı kanıtı dün yansıdı medyaya...
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Suriyelilerin durumu ve kayyum atanan şirketlerin yaşadığı sorunlarla ilgili, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından "yanıt"lanması istemiyle iki yazılı "soru" önergesini TBMM Başkanlığı'na sunmuş...
Gürer'in soruları çok basit... Demiş ki; "Suriye'den göç ile kaç kişi geldi, kaçına T.C kimliği verildi, kaçı seçimde oy kullandı ve bunlara ne kadar harcama yapıldı?.."
Gürer diğer önergesinde ise 2016-2018 yılları arasında kaç şirkete kayyum atandığını ve kaçının mal varlıklarına el konulduğunu sormuş ama nafile!!!
TBMM Başkanlığı sanki devlet sırları sorulmuş gibi önergeleri hemen Gürer'e iade etmiş!.. Ve demiş ki TBMM Başkanı Yıldırım, "Sorular ancak Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve bakanlara sorulabilir..."
Gürer ise haklı olarak; "Milletvekili olarak, her konuda yetkili ve belirleyici 'tek adam' olan cumhurbaşkanına soru sorulamayacaksa bunun adı nasıl 'demokrasi' olur" diye isyan etmiş...
İki soruyla deşifre olan bu topal demokrasi skandalı Türkiye'nin tezatlar ülkesi haline geldiğini, Meclis'in yetkilerinden tamamen uzaklaştırılacağını ve "dediğim dedik" pervasızlığının da iyice büyüyeceğini gösteriyor...
O halde TBMM'de artık yetkisiz-etkisiz bankamatik memurlarına dönüşen vekillere iki önerim olacak;
Vekiller ya rahip Brunson olayında olduğu gibi tek "Twit"le "ev hapsi" dayatan ABD senatosundan birer parlamenter arkadaş bularak soru önergelerini Washington üzerinden versinler ya da Meclis bahçesinde tek kale top oynasınlar!.. Hem de ileri demokrasi tribünlerinin önünde!!!
***
Öğretmenin vahameti!..
FETÖ çarkının üniversitelere akademisyen mürit yerleştirmek için yabancı dil sınavlarında da sahtekarlık yaptığı tespit edilmişti...
Çünkü YÖK'ün geçen yıl yeniden sınava aldığı akademisyenlerin yarısından fazlasının yabancı dilde sınıfta kaldığı ortaya çıkmıştı...
Müritlerin sahte sınavla akademisyen olduğu üniversitelerin hali ortada zaten... Dökülüyor çoğu... Sayıları 200'ü çoktan aşsa da, üniversitelerin çoğu altyapı ve eğitim açısından yetersiz ve nitelikli insan yetiştiremiyor...
Ne yazık ki Anadolu kentleri de tabela üniversiteleriyle dolu ve birçok alanda hoca bulunamıyor, araştırma görevlilerinin girdiği derslerde nitelikli öğrenci yetiştirilmesi bekleniyor ki, her açıdan skandal mı sakandal!..
"Diploma"nın önemsizleştiği-sorgulanmadığı Türkiye'de, üniversite eğitimi sıradanlaşınca ve eğitim kalitesi iyice düşünce, oradan mezun olanların da vay haline!..
Hele de konu öğrenci, yani "gelecek nesil"leri yetiştirmekle görevli "öğretmen"ler olunca vahamet daha da büyüyor...
Milli Eğitim Bakanlığı'nın tespitlerine göre; 2015 ve 2016 yılında öğretmen olmak için girilen sınavlarda adaylar kendi alanlarıyla ilgili soruların birçoğunu cevaplayamamıştı!..
En başarısız olan adaylar, lise matematik öğretmenleri olmuştu... Çünkü onlar, alan sınavlarında kendilerine sorulan 50 sorudan ortalama 9'unu doğru cevaplamışlardı!..
Vahim tablo bu yıl da değişmemiş... Öğretmen adayları kendi branşlarında girdikleri sınavda yine dökülmüşler ve soruların ancak üçte birini doğru yanıtlayabilmişler!..
AKP iktidarının eğitim sistemini darmadağın etmesi bir yana, "öğretmen" yetiştiren kurumlarda kalitenin dibe vurduğunu gösteren bu tablo yanlızca "balık baştan kokar" sözünü öne çıkartmıyor...
Öğretmenlerin bilgi ve niteliğindeki kaygılı gidişatı ortaya çıkartan sınav sonuçları skandalı aynı zamanda nitelikli öğretmen yetiştirilen Köy Enstütüleri'nin kapatılmasının nasıl bir yıkıma yolaçtığını da bir kez daha kanıtlıyor...
"Aydınlanma" kalesi Köy Enstitüleri'ne düşmanlık yapan zihniyetin uzantıları, "bir rejimi ele geçirmek istiyorsan eğitimden başla" stratejisini uygulayarak memleketin temeline dinamit koymaya devam ediyorlar... Hem de en niteliksizinden!!! Böyle başa böyle tarak değil mi?..