Gerçekten ekonomi kuşatma altındaymış
2012 yılı ilk 11 aylık cari işlemler dengesi açıklandı. Ocak-Kasım arasında cari açık 45.2 oldu. Bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 35.7 azaldı.
Türkiye, basını ile siyasi partileri ile cari açıktaki bu düşüşü, önemli bir başarı olarak tartışıyor. Veya muhalefet “cari açıktaki düşüşün giderek yavaşlamaya başladığını” vurgulamak gibi iktisadi mantığı olmayan günlük tartışmalar içinde kalıyor. Gerçekte ise, Türkiye’nin sorunu, kendi kendini besleyen bu cari açıktan kurtulmaktır.
Büyüme ile cari açık arasında elbette bir ilişki var. Ancak eksi büyüme de olsa cari açık çözülmeyecektir. Çünkü, her şeyden önce toplam iç tasarrufların Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ya (GSYH) oranı yüzde 14’e geriledi. Türkiye GSYH’nın yüzde 7’si kadar dış kaynak ithal ediyor. Yani iç tasarruf açığını dış kaynakla karşılıyor. Temel sorun tasarrufları ve yatırımları artırmaktır. İkincisi, artık Türkiye ara malı ve hammadde üretmiyor. On yıldan beridir iplik fabrikaları, deri fabrikaları, pamuk üretimi durdu. Fabrikalar kapandı. Düşük kurdan dolayı ithal etmek daha ucuza geliyor.
Üretimde ithal ara malı ve hammadde kullanılıyor. Eğer yerli üretimi artırmak isterseniz, kur ve destek politikasında ciddi değişiklikler yapmalısınız. Yine de aramalı üretimine geçmek, kapanan fabrikaları devreye sokmak için, bir iki yıl gerekir. Burada da öncelikle tasarrufları ve yatırımları artırmak gerekir.
Özel tasarruflar ve yatırımlar nasıl artar?
l Tasarruf faizleri ile kredi faizleri arasında, makul bir kar marjını içerecek denge kurulmalıdır. Mevduat faiz oranı gibi kredi faiz oranları da yıllık tespit edilmelidir. Aylık faiz, istikrarsız ve değişebilirliği, oynaklığı yüksek ve spekülatif bir finans piyasası icadıdır. Bu icat tasarrufları ürkütmüştür. Özel yatırımların finansmanını zorlaştırmıştır.
l Türkiye’de halen kayıt dışı yoldan yurt dışına kaynak çıkışı oluyor. Bu da iç tasarruf oranını düşürüyor. Kayıt dışı kaynak çıkışını önlemek için, yer altı ekonomisini önlemek gerekir. Ayrıca iç siyasi güveni oluşturmak gerekir.
l Yabancı sermaye politikasını değiştirmeliyiz. Sıcak para tuzağından kurtulmalıyız. Zira sıcak paranın girdiği ülkeye, sıfırdan yatırım yapan yabancı sermaye gelmiyor. Ya kârlı işletmeleri satın alan sermaye giriyor... Ki bu durumda da kâr ve faiz gibi faktör gelirleri olarak dışarıya kaynak transferi artıyor. Ya da kısa vadeli sermaye giriyor. Uzun vadeli sıfırdan yatırım yapacak ilave istihdam yaratacak sermayenin girmesi için sıcak paranın kontrol edilmesi gerekir.
l Daha da önemlisi, yatırımların ve özellikle emek yoğun yatırımları artırmak için istihdam yükünü düşürmeliyiz. Türkiye’de istihdam üzerindeki vergi ve prim yükü, yüzde 37’den başlamaktadır. Yüksek istihdam yükü hem içeride, kayıt dışı istihdama neden oluyor... Bu sorun da haksız rekabet yaratıyor. Hem de Türkiye’nin dış rekabet gücünü düşürüyor. İstihdam yükünün daha düşük olduğu ülkelere karşı da, Türkiye’nin üretim maliyeti daha yüksek olmakta ve rekabet şansını azaltmaktadır. Yapılması gereken, istihdam yükünü yüzde 25’e indirmektir. Bu durumda kayıt dışı istihdam da azalacaktır. 8.5 milyona yükselen kayıt dışı istihdam önemli ölçüde düşecektir.
Üçüncüsü, biz bakar körüz... Yüksek büyümeye rağmen cari açık değil, cari fazla verebiliriz. Bunun için Çin’in ne yaptığına bakmak yetiyor. TL, halen yüzde 20 değerlidir. Çin’i örnek alarak, TL’nin aşırı değer kazanmasını önleyecek politikalar uygulamalıyız.