Genelkurmay'ın terörle ilgili değerlendirmesi...
1995 yılında Genelkurmay Başkanlığı, “Politik-Askeri Durum Değerlendirmesi” başlıklı bir belge hazırladı. Belgenin terörle ilgili son bölümünde, “İç Güvenlik Harekâtı ve Terörle Mücadele” başlığı altında 1984-1995 yılları arasındaki terörle mücadelenin genel bir değerlendirmesi vardı. Yeniden gündeme getirmek istediğim metni, Habur karşılaması, Dersim travmasının hatırlatılması, Oslo görüşmeleri, Şemdinli’de kurtarılmış bölge oluşturma girişimi ve teröristlerin BDP’li milletvekilleriyle kucaklaşmaları gibi süreçlerle birlikte değerlendirirsek, tespitlerin, bugünkü AKP iktidarına ve Genelkurmay Başkanlığı’na da ışık tutacak önemde olduğunu kabul ederiz.. Tabii gereğini yapmak kaydıyla..
***
Belgede, terör örgütünün “Dört aşamalı hedef stratejisi” , özetle şöyle ifade ediliyordu:
“-Bölücü terör örgütü, ilk aşamada, kültürel ve sosyal bazı hakların temin edilmesini,
-İkinci aşamada özerk veya federasyon tipi bir yönetim sisteminin oluşturulmasını,
-Üçüncü aşamada, ülkemiz topraklarında sözde Kuzey Kürdistan devletinin kurulmasını,
-Son aşamada ise bağımsız ve birleşik, sözde Büyük Kürdistan devletinin oluşturulmasını hedeflemiştir.
Örgüt, belirlediği bu dört aşamalı nihai hedefine ulaşmak için Marksist-Leninist her örgüt gibi halk ayaklanması stratejisini esas almıştır.
Bölücü terör örgütü halk ayaklanması stratejisine uygun olarak;
-İlk aşamada fikir oluşturmayı ve kadrolaşmayı da içeren hazırlıkların tamamlanmasını,
-İkinci aşamada silahlı propaganda, orta ve yüksek yoğunlukta terör eylemlerinin icra edildiği, stratejik savunmaya geçilmesini,
-Üçüncü aşamada, cepheleşme ve ordulaşmanın büyük ölçüde tamamlandığı, güvenlik güçleri ile örgüt arasında güç dengesinin sağlandığı, stratejik denge kurulmasına ulaşılmasını,
-Son aşamada ise yaygın halk hareketlerinin yer yer halk ayaklanmalarına dönüştüğü ve bölgedeki otoritenin örgüt lehine geliştiği stratejik saldırıya geçilmesini esas almıştır.
Örgüt, 1986 ve 1990 yıllarında olmak üzere iki defa kendi kendini tasfiye aşamasına getirilmiştir. Ancak birincisinde sıkıyönetimden olağanüstü hal uygulamasına geçilmesinin yarattığı yönetim boşluğu, ikincisinde ise Körfez krizi ve Kuzey Irak’ta meydana gelen büyük göçün yarattığı ortam sebebiyle, örgüt, her iki tasfiye sürecinden de kurtulmuştur.
Mart 1993’te silahlı mücadeleye ara verme kararını açıklayan örgüt, bu durumun yarattığı kararsızlık ortamını çok iyi değerlendirerek, bu süreçten güçlenerek çıkmayı başarmıştır.
1994 yılı itibariyle örgüt, daha önce siyasi çözüm şeklinde ifade ettiği isteklerinden dönüş yaparak, bu defa demokratik çözüm adı altında taleplere başlamıştır.
Örgüt, Kuzey Irak’ta Talabani ve Barzani ile birlikte üçüncü bir güç olarak ortaya çıkmıştır.
1994 yılında örgüt, yurt dışında önemli bir seviyede kamuoyu oluşturmuş, uluslararası kurum ve kuruluşları belli bir oranda etkilemiş, Türkiye’ye yaptırım ve ambargo uygulanması tartışmalarına sebep olabilecek bir ortam yaratabilmiştir.
20 Mart 1995 tarihinde başlayan ve 44 gün süren Çelik Harekâtı, bölücü terör örgütünün Kuzey Irak’ta kurtarılmış bölge oluşturmak planını bozmuştur. Örgüt, faaliyetlerinin bir kısmını İran ve Suriye’ye kaydırmak zorunda kalmıştır.
-PKK terör örgütü, 1995 yılının ilk altı aylık dönemi sonunda siyasi alanda dört aşamalı hedef stratejisinden birinci aşama olan kültürel ve sosyal bazı haklar temin edilmesi hedefini, başta Batı kamuoyu ile uluslararası kuruluşları etkileyebilmek maksadıyla, çağımızın evrensel değerlerinden olan insan hakları ve demokrasi kavramları ile maskelemeyi başarmıştır.
-Bu kapsamda, sadece Kürt gerçeğinin kabul görmesinin, sorunun çözümünde yetmediği; Kürt toplumuna kültürel ve siyasi haklar tanınmasının yanı sıra, bölgedeki terörün sona erdirilmesinin, ancak olaya siyasi bir çözüm bulunması ile mümkün olabileceği düşüncesini dış ve iç kamuoyunun gündemine sokmuş, ancak bundan sonraki aşamaya geçecek şartları yaratamamıştır. PKK terör örgütü 1994 ve 1995 yılı içinde ordulaşarak 50 bin kişilik silahlı bir güce ulaşmayı, dönem sonunda 1500-2000 kişilik gruplarla saldırılar yapabilecek bir seviyeye gelmeyi, bazı alanlarda kurtarılmış bölgeler oluşturmayı, bölge genelinde tüm güvenlik güçlerini araziye ve yollara çıkamaz duruma getirerek, kışlalara hapsetmeyi hedeflemesine rağmen bunların hiçbirini başaramamıştır...”
***
Peki ya 1995’ten sonra neler oldu? Bugünkü durum nedir? Yarın devam ederiz...