Genelkurmay’dan suç duyurusu
Genelkurmay, Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi davalar hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Bunun, Başbakan Başdanışmanının “Milli Ordu’ya kumpas kuruldu” açıklamasının ardından Balyoz Davası avukatlarının Genelkurmay Başkanlığı’na dilekçeyle başvurması ve dilekçede suç duyurusunda bulunulması isteği üzerine yapıldığı öğrenilmiştir.
Suç duyurusunda, bilirkişilerin maniple edildiği, adli kolluğun görev suçu işlediği, savcıların delilleri kararttığı, savunmada belirtilen birçok konunun dikkate alınmadığı ve mahkemelerin de adil yargılanmayı olumsuzlaştırdığı gibi hususların ön plana çıktığı anlaşılmaktadır.
Sanık veya hükümlü durumunda bulunan muvazzaf ve emekli TSK mensuplarının haksız ithamlarla karşı karşıya bırakıldığı, onların nezdinde TSK’nın itibarının zedelendiği ve etkisinin zayıflatılmaya çalışıldığı, aklıselim sahibi olanların bildiği bir gerçektir.
Genelkurmay Başkanlığınca, soruşturma ve yargılama safhalarının ve sonuçlarının takip edildiğine, karşılaşılan haksız durumların düzeltilmesi amacıyla çeşitli ortamlarda yetkililerin bilgilendirildiğine ve taleplerde bulunulduğuna ilişkin duyumlar alınmıştır. Ancak bunların fazla etkili olmadığı görüldüğü gibi bugüne kadar herhangi bir suç duyurusunda bulunacak kadar ileri gidilmediği de bilinmektedir.
O zaman şimdi ne oldu da suç duyurusunda bulunacak kadar ileri gidilmiş ve bu haklı konuda cesaretle davranılmıştır? Bunun cevabını hükümetin tutum ve davranışındaki değişimden çıkarmak mümkündür. Elde somut bilgiler olmamakla birlikte, yaşanan olayların değerlendirilmesiyle bazı sonuçlara ulaşılabilmektedir.
Buna göre; bugüne kadar yönetimle cemaatin, ittifak içinde, TSK ve yargı başta olmak üzere, devletin tüm mekanizmalarını kontrol altına almak, bunu temin için kadrolar oluşturmak ve ideolojik görüşlerini yerleşik bir duruma getirmek üzere birlikte hareket ettikleri söylenmektedir. Özellikle yargının kontrol altına alınması için çeşitli yollara başvurulduğu, hatta bu konuda referanduma dahi gidildiği bilinmektedir. Ancak son zamanlarda güç paylaşımında anlaşmazlığa düştükleri, bu nedenle çatışma içine girdikleri, 17 Aralık 2013’te ortaya çıkan yolsuzluk soruşturmalarının da bu anlaşmazlık nedeniyle ortaya çıktığı iddia edilmektedir.
Ortaya çıkarılan yolsuzluk soruşturmaları hükümeti zor duruma düşürmüştür. Hatta yargı konusunda yanlış düzenleme yaptıklarını dahi ikrar etmişlerdir. Gelinen durumda artık ittifakın devam etmesinin mümkün olmadığını değerlendirdikleri, bu nedenle devletin kadrolarında, özellikle yargıdaki, emniyetteki ve bazı kamu yöneticiliği görevlerindeki, muhtemelen de paralel devlet olarak nitelendirdikleri personelin tasfiyesi cihetine gittikleri görülmüştür. Bugüne kadar yaptıkları icraatlardan dolayı yere göğe sığdıramadıkları yargı ve emniyet mensuplarından bir kısmını, çeşitli ortamlarda, “casus” , “imam” , “paralel devlet unsuru” gibi ifadelerle suçlamışlardır. Milli Ordu’ya kumpas kurulduğu söylemi de bu kapsamda ortaya çıkmıştır.
Yönetimin, ortaya çıkan 2004 MGK raporundaki, cemaat hakkında alınması gereken tedbirleri içeren ve yetkililerin imzası da bulunan kararlar hakkında, hem cemaati gücendirmemek, hem de kendi seçmeni üzerinde olumsuz bir etki yaratmamak için çeşitli bahaneler ileri sürdüğü görülmüştür. Yolsuzluk soruşturmalarıyla zor duruma düştükten sonra, iktidarını korumak için, haksızlığa uğratılmış TSK’nın dahi kendi tarafında yer alması için uygun bir ortam yaratmaya çalıştığına şahit olunmuştur.
İktidar uğruna yapılan yanlışlıkların, çıkmaza düşünce görülmesi gözden kaçmamıştır. Buna bir musibetin sebep olduğu da apaçık ortadadır. Artık laik, demokratik ve hukukun üstünlüğü anlayışının yeniden hâkim kılınması, devletin kutsallığı, erklerin ayrılığı prensibinin yeniden tesis edilmesi konularında doğru adımlar atılması ümitle beklenmektedir. Ancak bu zor durumun atlatılması ve tehlikenin geçtiği kanaatinin oluşması halinde ne olacağı belli değildir.
Genelkurmay’ın, haklı olunmasına rağmen suç duyurusunda bulunmakta geç kaldığını belirtmekte de yarar görülmektedir.
Diğer taraftan yolsuzluk iddialarını unutturmanın mümkün olamayacağı da bilinmelidir.