Nazım hangi takımı tutuyordu?
SEDAT KAYA / YENİÇAĞ
Bugün dünya şairi Nazım Hikmet''in doğum günü.
Yaşasaydı 120 yaşında olacaktı.
Türk edebiyat dünyasına farklı bir soluk getiren Nazım Hikmet, 50''den fazla dile çevrilen eserleriyle 20.yüzyılın en önemli şairleri arasına girdi.
Peki, Nazım Hikmet futbola meraklı mıydı?
Meraklıysa hangi takımı tutuyordu?
Hiç maç yaptı mı?
Futbol üzerine şiir yazdı mı?
Bu soruların hepsinin cevabı, evet.
Nazım Hikmet futbolla ilgilendi. Hatta gazetelere futbolla ilgili yorumlar bile yazdı. Ünlü şair, 1936 yılında Müjdat Gezen’in babası Nejdet Gezen‘in yönettiği Fenerbahçe-Galatasaray derbisini Akşam Gazetesi’nde bakın nasıl kaleme aldı?
“Geçen gün bir dostum “İlle de gidip Fenerbahçe-Galatasaray maçını seyredelim” dedi. Ben de kıramadım dostumu, gidip maçı seyrettim.
Futbol maçı denilen şey, dört bir yanında binlerce insanın toplandığı bir meydanda yapılıyor. Meydanı, teker teker saydım, yirmi iki delikanlı çıkartılıyor. On birinin üstünde sarı kırmızı yollu yollu gömlekler, öteki on birindeyse lacivert sarı fanileler. Ama yirmi ikisi de kısa pantolonlu ve kocaman ayakkabılı.
Meydanın iki başında iki kale var. Mesele topu bu kale denilen direklerin arasından geçirmekmiş.
Her ne hal ise, okuyucularımın çoğu bu hususta benden çok bilgili oldukları için fazla tafsilat vermeyelim.
Birdenbire bir düdük öttü ve oyun başladı.
Yirmi iki delikanlı kan ter içinde ha babam ha koşuyorlar.
Toptan ziyade basıyorlar tekmeyi, atıyorlar çelmeyi, vuruyorlar kakmayı birbirlerine. Bir taraf, “Topu ille ben sokacağım sizin kaleye” diyor, öte taraf “Hayır, bu marifeti ben göstereceğim” iddiasında.
Ne yalan söyleyelim bu hengamede ben de heyecanlanmadım değil.
Fakat benim heyecanlanmam, etraftaki binlerce seyircinin coşkunluğu yanında devede kulak kabilinden.
Oyunu seyredenler ikiye bölünmüşler. Her biri kendi partisinin çocuklarını teşvik eder, düşman tarafa küfrü basar bir durumda.
Herkes istediğini söylüyor, herkes dilediği gibi bağırıp çağırıyor. Ortalıkta bir söz, bir düşünce hürriyeti, alabildiğine.
Bu işin birçok tarafları hoşuma gitmedi, dersem yalan söylemiş olurum. Muayyen bir manada, demokrasiyi anlamak isteyenler Taksim Stadyumu’na gitsinler. Ben kendi payıma güzel ve berrak heyecanlı bir iki saat geçirdim orada.”
*. *. *
Nazım Hikmet‘in futbolla ilgisi sadece bunlar değil. 1923‘te futbol üzerine yazdığı bir şiiri bile var.
“Futbolda eski kurdum.
Fenerbahçenin forvetleri
mahallede kaydırak oynayan birer piç kurusuyken
ben
en ağır hafbekleri yere vururdum.
Fulbolda eski kurdum.
Santırdan alınca pası
çakarım
Hooooooooooooooooooooooooop!
5 numro top
açık ağzından girer golkipin karnına.
Bana mahsustur bu vuruş
futbol potinlerim
kurşun kalemimden öğrendi bu zanaatı!
O kurşun kalemim ki
9 deliğinizden vücudunuza her tıktığı mısra
işkembenizde taş.
Şairiz be,
şairiz dedik ya be arkadaş.”
*. *. *
Peki hangi takımı tutuyordu? Bunu da 1931 yılında Yenigün Gazetesi‘ndeki köşe yazısından anlıyoruz.
“– Fenerli misin, kardeşim?– Eyvallah Fener’deniz!..
– Galatasaraylı mısın, monşer?
– Natürelman!..
– Ben, iki gözüm ne “Eyvallah” Fener’denim, ne de “Natürelman” Galatasaray’dan…
Ne yalan söyleyeyim, kardeşim, Taksim Stadyumu’nun eşiğini geçmemişim hani!…
Kumar oynamam, at yarışına meraklı değilim, horoz dövüşünden anlamam!..
İster sinema olsun, ister atletizm, yıldızların tercüme-i halini ezbere bilmem, anacığım…
Bütün bu işlerin cahiliyim ama, bu son günlerde, kanım biraz Fenerlilere kaynıyor gibi…
Galatasaray’ı alt etmişler, diye değil alimallah!..
Bilakis be, iki gözüm…
Bu işe biraz kızıyorum bile! Demokrasiya devrinde her sene Fener’in şampiyon olması doğru mu ya.
Hem sonra, efendim, mağluba yardım, şanımızdandır.
Malum a! Fener’e kanımın kaynamaya başlaması başka sebepten… Son yaptığım içtimai, felsefi, harsi, kozmografi tetkikat neticesinde, anladım ki, Fener, İstanbul, Kadıköy, filan semtlerinin mümessilidir… Galatasaray Beyoğlu, Şişli semtlerinde taraftar sahibidir… Fener’in kaptanı Sirkeci’de dükkan açmış… Galatasaray’ınki Beyoğlu’nda. Ben, iki gözüm, spordan anlamam ama, şimdi neden, Fener’in taraftarı, Galatasaray’ın balosu, müsameresi çoktur bunu anladım işte. Sporda da olsa, halka dayanalım vatandaşlar!. Halka, kapılarımızı geniş açalım iki gözüm!”
*. *. *
Nazım Hikmet hiç futbol oynadı mı?
Oynadıysa nasıl bir futbolcuydu?
Bunu da Orhan Kemal‘den öğreniyoruz.
” Bursa hapishanesinin bahçesi futbol için adam akıllı müsaitti. Bizden evvel de zaten adetmiş, oynarlarmış. Başgardiyanın gönlü edilip, top oynamaya izin koparıldığı ikindi üzerleri, iki takım halinde bahçeye inerdik…(Ben) okulu futbola değişecek kadar bu işin tiryakisiydim. Uzatmayalım, günün birinde aramıza uzun boylu, sarı saçları kıvır kıvır, kırk yaşlarında, mavi gözlü bir de şair karıştı… Hem de takımın en zor yerinde oynuyordu: Ortahaf!… Şiirdeki kadar usta, yahut nefesli olmadığı için, onu ve ona dayanan defansı kolaylıkla geçer, onu çıldırtırdık. Öyle sinirlenirdi ki… Kurşuni kasketinin siperini hırsla geriye çevirir, santrafora geçer, beklere , haflara (kanat oyuncularına) çıkışır, oyuncuların yerlerini değiştirirdi ama, oyun başladıktan az sonra her şeye rağmen… İnerdik kalelerine ve… GOOOOL!.. İfrit olurdu… Kıpkırmızı yüzü, masmavi gözleri ve yüzünün kırmızılığında kaybolan sarı kaşları… Hele çalım yapar yutturursak öyle içerlerdi ki, sahada bir faul kralı kesilir, elle, kolla, tekmeyle girişirdi…Bir gün esaslı bir tekmesini yemiştim, hani laf aramızda, çok nefis bir tekmeydi.”