Fırsat kaçmasınmış!
Bölücü siyaset, hiçbir şeyden çekinmeden devam ediyor. Bu siyaset Türkiye’yi 5 yönden kuşatma altına almış durumda.
ABD kuşatmanın birinci ayağıdır. Malum haritalar, PKK’yı dolaylı himayesi ve kullanması, terörün yok edilmesine yönelik TSK’nın sınır ötesi harekatına getirdiği tahditler, Obama’nın TBMM’de yaptığı konuşmada vatandaşlarımızın bir kısmını “Kürt Azınlık” olarak nitelendirmesi ve bunların haklarının verilmesi talebi, PKK’nın tasfiyesi için “açılım” konusunu Türkiye’nin gündemine sokarak bölücü siyasete vize sağlaması ve Irak’ın kuzeyindeki yönetimi, devletmiş gibi Türkiye’ye kabul ettirmesi gibi daha da sıralanabilecek bir çok uygulama, ABD’nin bu konudaki girişimleridir.
Kuşatmanın ikinci ayağı AB’dir. AB ülkelerinin bir kısmı, PKK’nın finans desteği almasına, medya organları ile propaganda yapmasına, faaliyetlerini Avrupa’da sürdürebilmesi için dernek, büro ve çeşitli enstitüler kurmasına imkân yaratmıştır. AB ilerleme raporlarının tümünde “Kürt Azınlık”tan bahisle bunlara hak verilmesini talep etmektedir. AP bu konuda çeşitli kararlar almakta ve bölücü siyaset yapanların parlamentoda propaganda yapmalarına fırsat tanımaktadır.
Üçüncü ayak, Irak’ın kuzeyindeki yönetimdir. Bu yönetim hem Türkiye’deki bölücü hareketleri desteklemekte, hem de kendi kontrolünde tuttuğu bölgedeki PKK terör örgütünü himaye etmektedir. Irak üst yönetimindeki bazı yetkililer de etnik kökeninden dolayı bu duruma göz yummaktadır.
Kuşatmanın dördüncü ayağı, PKK terör örgütünün kendisidir. Görevi, Kürtçülük konusunu iç ve dış kamuoyunun dikkatine getirmek, korku, panik, telaş, baskı ve bıkkınlık yaratarak isteklerin kabulüne ortam hazırlamaktır. Bölücü siyasetin önünü açmak, eylemsizlik kararları ile siyasi sonuçlar beklemek, siyasetin tıkanması halinde yeniden terör yapmak için varlığını devam ettirmektir.
Kuşatmanın beşinci ayağı da bölücü siyasettir. Bu ayakta TBMM’de etnik/bölücü siyaset yapan siyasi parti, Demokratik Toplum Kongresi (DTK), İmralı ve kısmen de Kandil vardır. Ayrıca bu siyaseti ve hareketi doğrudan destekleyen medya yazarları, aydın olarak nitelendirilen bölücüler ve TV yorumcuları bulunmaktadır. Bu hareketi dolaylı destekleyen yazar ve medya yorumcularını da dikkate almak gerekir.
Yürütülen bölücü politikadan amaç, siyaset yoluyla bir Kürt Milleti yaratmak, bunu anayasada yapılabilecek değişiklikle gerçekleştirmek mümkün olmadığından yeni bir anayasa yapılmasına imkân sağlamaktır. Oluşumu yerel yönetimler kanunu ile güçlendirmektir. Demokratik Özerklik, hedef olarak alınmıştır. Bu çerçevede; ayrı bir millet, yönetim, güvenlik gücü, Kürtçenin eğitim dili olarak kullanıldığı ayrı bir öğretim teşkilatı, ayrı sosyal, kültürel ve sportif kuruluşlar gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin olanaklarından istifade eden, ancak kendi sembol ve bayrağı da bulunan bir yönetim oluşturulmaya çalışılmaktadır. Hiç çekinmeden Güneydoğu Anadolu bölgesini “Kürdistan” olarak adlandırmaktadırlar. Sonrası zaten bilinmektedir.
Bu konunun tamamen siyasetle gerçekleştirilebileceği hususunda bölücü siyaset yapanlar arasında fikir ayrılıkları da çıkmıştır. İmralı, varlığını ve önemini korumak için terör örgütünün tasfiyesine sıcak bakmamaktadır. Hatta netice alınamaması halinde Mart 2011’den itibaren terörün yeniden gündeme geleceği tehdidinde bulunabilmektedir. DTK, mevcut ortamı bir fırsat olarak görmekte, bunun kaçması halinde, terörü ima ederek, arzu edilmeyen gelişmelerin olabileceğini beyan etmektedir. Kandil de, önem, menfaat ve konumunu muhafaza için tasfiyeden yana değildir. Türkiye Cumhuriyeti Yönetimi de maalesef terörü önleme ve “açılım” adı altında bölücülerle dahi müzakere etme yanlışı içindedir. Kürtçülük konusunda atılan adımlar, kamuoyuna marifet olarak yansıtılmaktadır.
Bu gelişmeler, Türk Vatanı’nın ve Türk Milleti’nin varlığını, bütünlüğünü, güvenliğini, ulus-devlet ve üniter-devlet anlayışını ortadan kaldırabilecek, Türkiye Cumhuriyeti’nin tasfiyesine yol açabilecektir. Siyasilerimiz maalesef kısır çekişmeler içine girmişler, tehlikeyi fark edemez duruma gelmişlerdir. Gerçekleri görmemenin, yanlıştan dönmemenin, önlem almamanın, alınması için iktidar olsun, muhalefet olsun, etkin siyaset yapmamanın, halkı aydınlatacak olumlu propaganda ve faaliyette bulunmamanın ne anlama geldiğini okuyucuların takdirine bırakıyorum.