Filmin başrolünde o vardı
Kuzey Irak’ta kukla devlet kurulurken Türkiye’de kim hangi tavizleri verdi? ABD’nin dayatmaları,
ilk federasyon tartışması, raporları ve devlet içine yerleştirilen kadroları ile işte “Özal’lı yıllar”...
Semra ve Ahmet Özal, K.Irak’taki gelişmeleri yerinde görmek için Barzani ile görüşmüştü.
Bugün hafızamızı tazeleyeceğiz ve “Kürt açılımı”nı Türkiye’nin demokratikleşme eşiği olarak yansıtmak yarışına girenlerin unutturmak istediği yakın siyasi tarihin ibret verici gerçeklerini hatırlamatması için sözü Mehmet Ali Güller’e bırakacağız. İşte Güller’in odatv.com için derlediği, kökü Turgut Özal’lı yıllara uzanan açılımın kısa tarihi: “Kürt açılımı’nı Gül mü, yoksa Erdoğan mı başlattı? Liberallerimiz şimdi de bunu tartışıyor. Her ne kadar “Kürt meselesi” daha eski de olsa, ABD emperyalizminin Türkiye’ye bu konudaki somut dayatmaları 1960’lara da dayansa, bugünkü anlamıyla açılımı ilk Özal yapmıştı! Özal’ın, Türkiye’nin en büyük güvenlik meselesi haline gelen bu konuyla ilgili duruşu devlet zafiyeti açısından da ibret vericidir.
Apo’yu af planı
Cumhurbaşkanı danışmanı Cengiz Çandar’a göre Özal, Talabani aracılığıyla Apo’nun ateşkes açıklaması yapmasını istedi. Dönemin DEP milletvekilleri Orhan Doğan ve Ahmet Türk de bu konuda şunları söylediler: “Özal bizi Çankaya Köşkü’nde kabul etti ve bize dedi ki, ‘gidin bu adamla (Öcalan) görüşün. Süresiz ateşkes yapsın.”
Çandar’a göre Özal’ın açılımı özetle şöyle: “Özal’ın kafasındaki çözüm geniş kapsamlı bir af çıkarmaktı. PKK’yı dağdan indirmek ve PKK’lıları ülkenin siyasi sistemine entegre etmek istiyordu. Beş yıllık bir süreçte de Öcalan dahil herkese af. Hiç şiddete bulaşmamış PKK’lılar siyasete girebilecekti. Öcalan ve benzeri kişiler için de, yargılanmak şartıyla beş yıllık bir ara süreç var”.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kaya Toperi’nin anlatımlarına göre de Özal, bu esnada Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay üyelerini “Güneydoğu sorunu” konusunda çözüm arayışları için ziyaret etmiş!
1996 yılında Apo-Talabani görüşmesiyle ilgili yayınlanan bir kasette şöyle diyor Öcalan: “Özal’ın maksadı siyasi çözümdü. Hatta o gece Bakü’de Hikmet Çetin bu çözümü duyunca şoke oldu”.
Kürt raporları
Toperi’nin anlatımlarına göre Özal, başyaveri Aslan Güner ve Toperi’den “Kürt raporu” hazırlamalarını ister. Özal’ın hazırlattığı, “Kürt sorunu - Güneydoğu Anadolu’daki Durum ve Çözüme Yardımcı olabilecek Öneriler” başlıklı 10 sayfalık raporun bir örneği Başbakan Süleyman Demirel’e, bir örneği de Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’e verilir. Demirel bu rapordan iki ay sonra Diyarbakır’da halka seslenir ve “Kürt realitesini tanıyoruz” der.
Özal, prensi Adnan Kahveci’den de bir “Kürt raporu” ister. Kahveci “Kürt Sorunu Nasıl Çözülmez - Bir Çözüm Paketi Önerisi” başlıklı 13 sayfalık raporunda “Kürt meselesine çözüm getirmek için saplantısız ve çağdaş düşünmek zorundayız” der ve Kürtler’e “siyasal hakları”nın verilmesi gerektiğini belirtir.
Özal üçüncü Kürt Raporu’nu da eski Özel Harpçi, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Em. Org. Kemal Yamak’a hazırlatır.
‘Anadolu Cumhuriyeti’
Özal, 15 Ekim 1991 tarihinde Hürriyet Gazetesi’ne yaptığı açıklamada da, “federasyon dahil her şeyi konuşmalıyız” diyerek devlet politikasında büyük gedik açar. 2 Nisan 1992 tarihinde Aktüel dergisine verdiği röportajda da, “Atatürk Cumhuriyet’i kurarken Osmanlı Cumhuriyeti derse ne olurdu?” diyerek bir önemli tahribat daha yaratır.
Faruk Mercan’ın “Onlar başroldeydi” isimli kitabına göre, Özal bu röportajı yapan Reha Mağden’den bir ara teybini kapatmasını ister ve şöyle der: “Hani zihnini çalıştır diye söylüyorum, yoksa öneri değil, mesela Türkiye’nin ismi, ‘Anadolu Cumhuriyeti’ olsaydı, bugün yaşadığımız sorunlar olur muydu?”
Gül-Erdoğan ikilisinin “Kürt açılımı” gündeme geldiğinde, Korkut Özal sahneye çıkar ve katıldığı “Siyaset Meydanı” programında Özal’ın bu önerisini AKP’ye pusula eder: “Ağabeyim sorunun çözülmesi için Türkiye’nin isminin değiştirilebileceğini, Anadolu yapılabileceğini söylemişti”.
ABD Savunma Bakan Yardımcısı William Taft, 7 Kasım 1986’da Ankara’ya 24 saatlik bir “yıldırım” ziyareti yapar. Taft’ın çantasında daha önce 1965 ve 1974’te Türkiye’ye dayatılan “Musul ve Kerkük’ü alma planı” vardır. Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Üruğ, plana karşı tutumunu, Taft’ın görüşme istediğini kabul etmeyerek gösterir.
Kenan Evren’e rağmen Genelkurmay Başkanı olan Org. Üruğ, emekliliği gelen Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Necdet Öztorun’un önünü açmak için erken emekli olur. Özal ise, Evren’in desteği ve 1. Ordu Komutanı Org. Recep Ergun’a dayanarak Org. Öztorun’u emekli eder. (Ergun, sonra ANAP’tan milletvekili yapılır). Böylece “İki Necdetler ekibi”nin ordunun komuta kademelerini “2000 yılına kadar” belirleyen planı tasfiye edilir.
Torumtay’ın istifası
ABD, 1991’deki 1. Körfez Savaşı sırasında, Türkiye üzerinden Irak’a ikinci cephe açılmasını ister. TSK, muhalefetteki DYP ve SHP ile Başbakan Yıldırım Akbulut ABD’nin ve Özal’ın bu talebine karşıdır. Özal, plana direnenleri ikna etmek için cepheyi “bir koyup üç almak” diye tarif eder. Güneş Taner yıllar sonra, Özal’ın ikinci cephe kararını ABD’nin Irak’a saldırısından önce verdiğini, federasyon tartışmasını bu nedenle başlattığını söyler. (Sabah, 7 Kasım 2001) TSK Özal’ın planını uygulamaya direnir. Özal’ın Org. Öztorun yerine Genelkurmay Başkanı yaptığı Org. Necip Torumtay da alttan gelen baskıyla istifa ederek, ikinci cepheyi uygulanamaz kılar.
Çekiç Güç gayreti
ABD, 1. Körfez Savaşı’nın sonunda Kürtleri Saddam Hüseyin’e karşı ayaklandırır ve ateşe sürer. Saddam’ın bastırdığı ayaklanma neticesinde yüzbinlerce Iraklı Kürt sınırı geçerek Türkiye’ye sığınır. Türkiye, ABD planı gereğince Musul ve Kerkük’e girmeyince yine ABD planı gereği Musul ve Kerkük Türkiye’ye girmiş olur.
ABD Kürtleri korumak bahanesiyle BM’den Çekiç Güç kararı çıkartır. ABD bu kararla, 36. paralelin kuzeyini Saddam’ın uçuşlarına yasaklar; yani bölgeyi kukla devleti için tesis etmeye başlar. Özal Çekiç Güç’ün onaylanması için tüm kuvvetiyle seferber olur. Öyle ki, TSK içinde bile durumu Türkiye’nin lehine gören bir yapı mevcuttur. TSK, Saddam otoritesinin olmadığı bu bölgeye istediği zaman girip çıkacağını ve PKK’yı vuracağını hesap eder. (Yıllar sonra bu konuda yanlışlık yapıldığı TSK komuta kademesince itiraf edilir.)
Süreç Türkiye’nin aleyhine işler ve 36. paralelin kuzeyi ABD’nin kukla devletinin coğrafyası olur.
İbret verici bir örneği de yıllar sonra eşi ve oğlu sergilerler. Tam da Gül’ün ‘tarihi fırsat’ dediği, Kürt açılımını başlattığı dönemde, 29 Nisan 2009’da Semra ve Ahmet Özal’lar “Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı” Mesut Barzani ile görüşürler.
Özal’lar ziyaretlerini “Kuzey Irak’taki gelişmeleri yerinde görmek” olarak açıklarlar!
Hangi sıfatla?! Hangi tarihi misyonun devamı olarak?!”
++++++
Tribün lideri mi olacaklar?
“Beş büyük camiye asılan ideolojik mahyalar”ı es geçmeyen Genç Siviller, “siyasi ve sosyal olayları zekice esprileriyle ti’ye alan” eylemlerine bir yenisini daha eklemiş!
Siz Genç Siviller’i “ti’ye alınan” eylemlerinden hatırlıyor olabilirsiniz. İnsanların algıları “beklentileri, ihtiyaçları, inançları”yla paralel farklılık gösterebilir.
Mesela siz; Tarih boyunca her türlü emperyalizmin “sürmeye çalıştığı bir tarla”da yaşayanların karşısına “converse” imajıyla çıkılmasını...
İşçi eylemine, işçilerin bir maaşıyla alamayacağı kıyafetlerle gidilmesini...
“Spontone gelişen bir tepki”nin, sırt çantalarının içine doldurulan zincirler, çekiçler, balyozlar, sprey boyalar, yüzü gizleyici bandanalar eşliğinde verilmesini...
Kanlı 1 Mayıs’ın faili olan kurşuna dikkat çekmek için The Marmara Oteli’nin Haliç ve boğaz manzaralı odasını kiralayıp, yatağına 275 Euro, mini barına 30 euro, otoparkına 35 TL ödenmesini... Camdan 190 liralık pankartı sarkıtmaya motive olabilmek, “o meydan”daki insanların duygusunu yakalayabilmek için gece boyunca bira eşliğinde, 36 kişinin ölüm görüntülerini izleyerek efkarlanmaya çalışılmasını...
French tırnaklarından, hızmalarından, boyalı dudaklarından, takma kirpiklerinden de taviz vermemelerini...
“Darbeciler yargılansın” çıkartmaları ile askeri hedef alırken, sivil darbecilerin anavatanında, ABD’nin Gençlik Hareketleri İttifakı programına dahil olunmasını... Obama’ya çanak sorular ekibine girilmesini...
Pek zekice bulmayabilirsiniz.
İşçi eylemi öncesi beş yıldızlı otelin kuş sütü eksik açık büfe kahvaltısında enerji depoladıklarında anlamıştım onlarda “aylardır maaş alamayan personelin açlıktan nefesi kokarken özel aşçılarla beslenen Yasemin Çongar ve Ahmet Altan ışığı” olduğunu.
Algı nasıl güdülersen öyle şekillenir. Converse’i boyunduruk değil, ‘marka değeri yüksek’ hayatın parolası olarak görenler, mesajın doğru yere gitmesini garantiye almak adına zekice sayabilir bu imajı.
Emperyalizmin kontrol altına almaya çalıştığı ülkelerde, “aptal politikacılar”, makbuz karşılığı çalışan kitle yönetişim araçları kadar “yönlendirilebilir gençlere” de ihtiyacı duyduğu sır değil.
Türkiye’de Gürcistan’daki Kmara’nın, Ukrayna’da Pora’nın yerine istihdam edilen gençlik örgütü hangisi sizce? “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” mahyasının asıldığı cami için “bugüne kadar böyle zulüm görmedi” yorumunu yapan,“Dağlardan kaldırılsın dediğimiz sözler İstanbul’un semalarına asıldı. İstanbul’un kurtuluşu yıldönümü için kafa kafaya verip bu ırkçı-militarist sloganları camilere asanları Allah’a havale ediyoruz” diyen Genç Siviller olabilir mi? Bu hem “sivil”, hem rejime “karşı” hem de “devrimci” bir çıkış değil mi? Atatürk’ün ırkçı ilan edilmesinden daha “karşı”, daha “devrimci” ne olabilir?
Türkiye Cumhuriyeti’nin, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütün olduğunu, dilinin Türkçe olduğunu, bayrağını, ‘İstiklal Marşı’nı, başkentini tartışmaya açmak mı?
“Sivil Anayasa” için beyin fırtınası yaparken hepsini yapmadılar mı zaten?
Giyim, kuşam, yaşam, eylem tarzları devşirme olan bu gençlerin misyonlarını tamamlamaları için yerine getirmeleri gereken son bir görev daha var bence.
Türkiye-Ermenistan maçının tribün liderliği!
Milli kimlik bilincinin nasıl tahrip edildiğini, toplumun nasıl tepkisizleştirildiğini, Amerikan “fast-food” açılımlarını nasıl kolay sindirildiğini dosta düşmana göstererek, bütün muratlarına bir kalemde erebilecekleri yerdir orası.
++++++
Taraf’ın polis yazarı Uslu artık Yeditepe’de
İşçi Partisi’nin yayın organı Ulusul Kanal’ın haberine göre, Taraf gazetesindeki Ergenekon soruşturmasını destekleyen yazılarıyla tanınan Uslu eleştirdiği Bedrettin Dalan’ın sahibi olduğu Yeditepe Üniversitesi’nde işbaşı yaptı. Eğitim için gittiği ABD’den “Okyanus ötesi uçamaz” raporu alan ve 8 yıl süreyle Türkiye’ye dönmeyen Başkomiser Emrullah Uslu, yurda döndükten sonra Bingöl’e tayini çıktı. Bunun üzerine görevinden istifa ederek polislikten ayrılan Uslu’nun önceki gün göreve başladığı Yeditepe Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ders vereceği belirtildi.
* Cumhuriyet
++++++
Kendi kalesine gol attıran taktik
Cumhurbaşkanı Gül, Tarabya Köşkü’nde konuşuyor: Ermenistan’dan alkışlarla uğurlandık, biz de Bursa’da aynı misafirperverliği gösterelim...
Kime diyor bunu?
Bursalı amigolara...
İnanması zor ama gerçek.. Cumhurbaşkanı Bursa’nın Teksas, Kapalıçarşı, Supporters gibi gruplarının liderlerini Tarabya Köşkü’ne davet etmiş... Davette Bursa Valisi, Belediye Başkanı ve Emniyet Müdürü de var. Bursa’daki Ermenistan maçı için tribünlere taktik veriyor... Azerbaycan bayrağının açılmamasını da ricalarına ekliyor. Kaan Korkmaz soruyor: Karşılaşmaya Türk Bayrağı dışında bayrak alınmama kararı, Türk vatandaşlarının haklarının kısıtlanması anlamına gelmiyor mu? Neden isteyen Azerbaycan bayrağı açmasın?
* Melih Aşık/ Milliyet
Amigolara verilen “makbul tezahüratlar” arasında, “Hepimiz Ermeniyiz” de var mıydı acaba?
++++++
MİNİ YORUM
Medya terörü
Adı öyle olsa da “magazin” ile alakası olmayan yapımlara malzeme toplamakla görevli kameraman ve muhabirlerin çileden çıkardığı son ünlü “özel hayatının özel kalmasına çalıştığı için” hem hastanelik, hem de karakolluk oldu ama hala “suç medyada mı” diyenler var. Bütün suç medyada değil tabii, suçun yarısı da bu kepaziliğin reyting almasını sağlayarak linç talebi oluşturan izleyicide, okuyucuda.