Fiili işsizlik oranı yüzde 14.9
İşsizliğin çözümünde, işsizlerin vasıfları ve kaç kişiye ve hangi sektörlerde iş sağlanacağı önemlidir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) in açıkladığı işsizlik oranları fiilen işsiz olanları göstermiyor. Bunun nedeni TÜİK, işsiz olduğu halde iş aramayanları dikkate almıyor. Gerçekte ise iş aramayan işsizlerin bir gerekçesi, uzun süre iş aradıktan sonra umutsuzluğa düşmüş olmalarıdır. TÜİK bunları “İş umudu olmayanlar” olarak sınıflandırıyor. Bir kısmı ise eş ve dost vasıtasıyla iş arıyor. Bunu açıklamıyor. Sonuçta TÜİK’in “İş aramayıp çalışmaya hazır olanlar” dediği işsizlerin sayısı, kabul ettiği işsizlere yaklaşıyor. Söz gelimi; 2012 Ağustos ayı için açıklanan işsiz sayısı 2.445.bin kişidir. Buna karşılık aynı ay iş aramayıp çalışmaya hazır olanların sayısı 1.944 tür. Fiilen işsiz olanların sayısı 4.439.bin kişidir. Yani hedef bu toplama göre istihdam yaratma politikası geliştirmeliyiz. Yine TÜİK’in açıkladığı işsizlik oranı yüzde 8.8 ’dir. İş aramayan işsizleri de katarsak bu oran yüzde 14.9 olacaktır.
Ağustos 2012 düzeltilmiş işsizlik göstergeleri (Bin kişi 15 +Yaş)
TÜİK ------- Düzeltilmiş Fili işgücü
İş gücü 27.812 29.756
İş gücüne 27.028 25.084
dahil olmayan nüfus
İşsiz sayısı 2.445 4.439
İşsizlik oranı 8.8 14,9
(Yüzde)
2012 Ağustos, fiili işgücü ve işsizlik göstergelerinin hesaplanması:
1) Fiili iş gücü sayısı: TÜİK’in açıkladığı iş gücü: 27 milyon 812 bin + iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar: 1milyon 944 bin = 29 milyon 756 bin kişi.
2) İş gücüne dahil olmayan nüfus: TÜİK’in açıkladığı: 27 milyon 028 bin kişi. İş aramayıp çalışmaya hazır olanlar: 1milyon 944 = 25 milyon 084 bin kişi.
3) Fiili işsiz sayısı: TÜİK’in açıkladığı: 2 milyon 445bin+ iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar: 1 milyon 944 bin = 4 milyon 439 bin kişi.
4) Fiili işsizlik oranı: Düzeltilmiş işsiz sayısı. 4 milyon 439 binx100 / düzeltilmiş işgücü 4 milyon 439 bin = Yüzde 14.9.
Öte yandan, Türkiye ara malı ve hammaddeyi içeride üretmeyip, ithal ettiği sürece işsizlik oranı düşmez. Bunun için artık dalgalı kur politikasını bırakıp, birkaç yıllık geçiş süreci içinde “Kontrollü kur” sistemine geçmeliyiz.
Dalgalı kur politikası, hem içeride rekabeti bozuyor, sektörler arasında, işletmeler arasında haksız rekabet yaratıyor, hem de dışarıya karşı Türkiye’nin rekabet gücünü düşürüyor.
Türkiye’de cari açık var... Bu sene geçen seneye göre cari açık düşmesine rağmen yine de 55 milyar dolara çıkıyor. Cari açık olunca döviz ihtiyacı artar... Kur artar.. Ne var ki MB reel kur endeksine göre TL hâlâ yüzde 18 daha değerlidir. Kurun düşük kalmasının nedeni, cari açıktan daha fazla, sıcak para, dış borç, özelleştirme geliri gibi kalemlerden döviz girişi oluyor. Ayrıca halkın 120 milyar dolar döviz tevdiat hesabı var. Kur artmaya başlayınca herkes döviz bozduruyor. Bu nedenlerle “dalgalı kur sistemi” Türkiye’de otomatik kur dengesini sağlayamıyor.
Kur politikası yanında, yerli ve yabancı sıfırdan fiziki yatırımları da artırmak zorundayız. Bunun için tasarruf oranını artırmak ve kaynakları yatırıma yönlendirmek gerekir.
Yatırım, sermaye mallarına ve teçhizat stokuna yapılan ilavedir. Küreselleşme, yatırım anlayışını değiştirmiştir. Plasmanlar, yatırım olarak tarif edilmeye başlanmıştır. Oysa ki örneğin Türkiye’de borsaya plasman yapmak, yatırıma dönüşmüyor. Zira borsada yabancı sermaye oranı yüzde 70 olduğu için kârlar dışarıya gidiyor.
Türkiye’de piyasa yapısı, kambiyo sistemi, yatırımlar için caziptir. Buna karşılık;
* Özel tasarruf oranı,
* Yabancı sermaye ve kur politikası,
* Kamu altyapı yatırımları,
* Rekabetçi vergi sistemi,
* Teşvik politikası
* Bürokrasi açısından yeterli değildir.
Bunlardan, ortalama tasarruf oranının düşük olması ve tasarrufların yatırıma dönüşmüyor olması, en önemli sorundur.