"Fethullah'a selam, kumpasa devam"

"Ülkemizin kurucu lideri Atatürk, parçalanan Osmanlı topraklarında yeni bir dünyanın haritaları çizilirken emperyalizme karşı güçlü ve şanlı bir savaş vermiştir.

O savaş bitmedi, sürüyor; Atatürk'ün duruşu Erdoğan'ın şahsında ayaktadır ve güçlüdür.

21'inci yüzyılda kendilerine kontrollerinde yeni bir dünya yaratmak için uğraşan tüm karanlık güçler önlerindeki tek güçlü engelin Türkiye ve onun liderinin olduğunu görüyorlar."

***

Bu ve benzeri ifadeleri, "Erdoğan için her gün iki vakit şükür namazı kılan", ona "dokunarak ibadet ettiğini" sanan, onu "ikinci peygamber" ilan eden, "Allah'ın tüm vasıflarını üzerinde topladığını" savunacak kadar şirke batan, dillerinden ve kalemlerinden yağ damlayan, iktidara göbekten bağlı "yandaş" denilen mecralarda duymayı/okumayı kanıksamıştık da, böylesi bir "uçuşa geçmeye" kendini "merkezde" konumlandıran bir yayın organında, üstelik de hali hazırdaki sektörel ortalamalara göre hayli kıdemli/tecrübeli, Washington Temsilciliği de yapan bir gazetecinin köşesinde hiç rastlamamıştık doğrusu -en azından ben hatırlamıyorum-.

***

Ben bu çok büyük lokmaların sahibi gazeteciye, naçizane, bugünlerde benim de okuduğum Yavuz Selim Demirağ'ın "Fetullah'a Selam, Kumpasa Devam" kitabını okumasını öneriyorum.

Washington'dan bakınca Türkiye nasıl görünüyor bilemiyorum ama Ankara'dan, İstanbul'dan, Sakarya'dan, Gaziantep'den, Adana'dan, Elazığ'dan, Manisa'dan, İzmir'den, Eskişehir'den vs. bakınca, "beyin takımı", "kaymak tabakası", "ağababaları" firar ettikleri ülkelerde sefa süren "15 Temmuz" ihanetinin, böyle bir ihaneti aklının ucundan dahi geçiremeyecek denli vatanperver olan insanları ezip geçen bir silindire dönüştüğünü görür okursa o kitapta.

Ve belki sorgular; "direnen"lerinin çoktan "ezilenler" sınıfının gediklisi yapıldığı bir ülke nasıl "emperyalizme karşı şanlı savaş" yürütebilir?

Mevzuyu İsmet Özel'e havale ediyorum

Tuhaf bir ülke olmamızın kaymağını yiyerek, "tarihçi" olmadığı halde "tarihçi" denince memlekette ilk akla gelen olmayı başaran zat, İYİ Parti Fatih Belediye Başkan Adayı İlay Aksoy'un "Fatih'i Suriyeliler'e teslim etmeyeceğim" afişini dolamış diline…

Anlamadım ki, "teslim edeceğim" mi deseydi?

"Biz Türkler olarak evimizi barkımızı, işimizi gücümüzü terk edip kendi kendimize sürgün verir, dağlarda ot otlayarak yaşarız, yeter ki Suriyelilerin rahatı bozulmasın" mı deseydi?

***

"Utanç afişi"ymiş…

"Buram buram nefret kokuyor"muş…

"Irkçılık ve İslam düşmanlığından kaynaklanan katliamlara karşı Türkiye'nin elini zayıflatmak"mış…

"Sapık düşünce bayraktarlığı"ymış ve dahi "düşüncesizlik"miş…

"Neonazilerin, neofaşistlerin, vesairenin "Türkler" yahut "Müslümanlar dışarı!" sloganları ve yine bu sayfada gördüğünüz Türkler'i Avusturya'dan "süpürme" hevesindekilerin söylemleri ile hazırladıkları afişler arasında hiçbir fark yok"muş!

Sanırsın, "Suriyelileri sabun yapalım" demiş kadıncağız!

Suriyelilerin girdikleri dükkana önce "Türk mü" diye sorması, "Türk" cevabını alınca alışveriş yapmaması "ırkçılık" değil, "nefret" de "kokmuyor"; misler gibi sevgi pıtırıcıklığı…

Ama Türklerin, kendi ülkelerinde, kendi sokaklarında "Türk Telekom" tabelasının bile Arapça olmasına, çocuklar için satılan cipslerin, çikolataların bile "Arapça" ambalajlanmasına ve çocuklarına ne yedirip, ne içirdiklerini bile okuyamaz, araştıramaz hale getirilmelerine itiraz etmeleri, bunu kabul etmediklerini beyan etmeleri, ne kadar insanlık suçu varsa hepsi!

***

"Türkiye'nin bir göçmenler ülkesi olduğu hep unutuluyor"muş; sonuçta "Türkler de göç ederek gelip, yerleşmiş"…

E tamam mesele yok o zaman; Suriyeliler "Biz de sizin gibi göçtük geldik, burası artık bizim ülkemiz olacak" deyip sözüm ona kendi "Kurtuluş Savaşlarını(!)" vererek bize savaş açabilir yani! Öyle mi?

***

Bir "imparatorluk payitahtına" yakışıyor muymuş…

Bütün sorun bu belki; İstanbul artık bir "imparatorluk payitahtı" değil, bir "ulus devlet"in şehri!

Kaldı ki, "Tehcir Yasası"nı çıkaran da bizatihi o "imparatorluk" değil miydi; ister çok uluslu, ister tek millet olsun demek ki hiçbir "devlet" ortaklığa izin vermiyor egemenlik haklarına? Demek ki, hiçbir "devlet" kendi vatandaşının huzur ve güvenliğini, "kucak açtığı unsurların keyfi"ne değişmiyor!

***

Kanaatim o ki, bu zati İsmet Özel'in rahatsızlığını fırsat bildi, meydanı boş zannetti de bu kadar "ileri" gitti; zira ekran tartışması müdavimleri bilir onun hakkından en iyi Özel gelirdi.

Tez vakitte sağlığına kavuşacağı inancıyla bu zatı İsmet Özel'e havale ederek bitirmek istiyorum; düşüncesi bile onu bir titretip kendine getirir herhalde!

Yazarın Diğer Yazıları