Feodalite son bulmalı!

İnsanlık tarihinde, yönetim gücünü eline geçirenlerle yönetilenler arasında düzenli bir etkileşim söz konusu olmuştur.

Bu etkileşimde yönetilenler daima ezilen tarafta olsalar da, ortaya çıkardıkları kitlesel hareketlerle günümüz anlamındaki sistemlerin doğmasına imkan sağlamışlardır.

Merkezi krallıklar, derebeylikler, imparatorluklardan günümüz anlamındaki ulus devletlere, kölelikten vatandaşlığa geçiş böyle gerçekleşmiştir.

Ulus devlet sistemlerinde ülkelerin gelişmişlik düzeyiyle ilişkili bir politik gelenek vardır.

Avrupa’daki ulus devletler ve parti sistemleri incelendiğinde liderlerin sorgulanabilirliği ön plandadır. Sorgulanamayan, kutsal lider modelleri II. Dünya savaşıyla birlikte terk edilmeye başlanmış, soğuk savaşın bitmesiyle tamamen ortadan kalkmıştır.

Liderler, seçimlerde kazandıkları oy oranlarıyla meşruiyetlerini sağlarlar. Başarılı veya başarısız olarak nitelendirilmeleri, aldıkları oy oranına bağlıdır.

Hiçbir parti başkanı kendisiyle, örgütü arasında kutsal bir bağ kurmaz. Partiyi şahsileştiremez… Defalarca seçim kaybetmesine rağmen yıllarca koltukta oturup “ben olmazsam bu parti olmaz” diye bir cümle kurmaz…

Türkiye’de ise her geçen gün “yönetici-tebaa” sınıflandırmasında geriye doğru götürülen bir siyaset kurumu gerçeği var. Etik kurallar hiçe sayılmakta, siyaset; “daha iyi yönetme” kaygısından ziyade “güç, gösteriş, para” olarak görülüyor.

Siyasi etikten öylesine uzaklaşıldı ki, yönetenler seçmeni her geçen gün “tebaa” olarak görürken, parti içindeki ahlaksızlıkları, yolsuzlukları, yalanları sorgulama gereği bile duymuyorlar.

Kendilerine “kutsaliyet” atfeden anlayış tüm değer yargılarını, davaları, ideolojileri hiçe sayarak canavarlaşmış durumdadır!

Aynı durum partiler için de geçerlidir. Parti yönetimlerini eline geçiren genel başkanlar önce çevresindeki güçlü isimleri tasfiye edip, sonrasında “ihanet” etmeyeceğini düşündüğü kişileri yakınında toplar.

Bu davranış aslında özgüvensiz, tesadüfi lider profilidir. Özgüvensiz lider modellerinde korkular; güçlü, tedirginlik; had safhadadır. Otoriterlik sıradan bir yöntem haline gelmiştir.

Parti içinde ön plana çıkan kişiler, çevresinden sürekli olarak şüphe duyan genel başkan tarafından hoş karşılanmaz… Çünkü onlar “durağan lider”in alanına girmiş, ondan rol çalmıştır.

Hal böyle olunca tıpkı Ortaçağ’daki feodal beyler gibi kendilerine ait duvarları ve o duvarları korumak için şövalyeleri olan bir “genel başkan” profili ortaya çıkar.

Kitle ise itaat etmesi gereken, özgürlüğü için sürekli çalışması beklenilen “köylü”ler haline getiriliyor. En ufak bir talep, beklenti, eleştiri “küfürle, aşağılanmaya ve fiili saldırıyla” engelleniyor. Tıpkı feodal beylerin, hakkını arayan, daha iyi bir yaşam için talepte bulunan köylülere (serflere) yaptıkları gibi…

Bu sistem gayri ahlakidir, insanlık dışıdır, insanlık onuruna hakarettir.

Hiçbir eleştiriyi kabullenmeyen, haklı talepleri görmezden gelen, biraz başını kaldırana vuran, küfreden bir anlayış ortaçağın karanlıklarına itilmiştir. İnsanlık tarihi bunun için ödenmiş bedeller, verilmiş mücadelelerle doludur.

Türkiye’nin gelecek nesillerini “tebaa” haline getirip, salt güç aşkı için şahsiyetlerine “kutsal”lık atfeden lider profilleri artık miadını doldurmuştur.

Gücü ele geçirenin, hemen yanı başındakini ezmek için çabaladığı sistem son bulmalıdır.

Çağrımız bizleri esir almak isteyen bu feodal düzenin son bulması çağrısıdır!

Hiçbir yaftalama, hiçbir küfür, hiçbir baskı bu uyanışın önünde duramayacaktır!

Yazarın Diğer Yazıları