Farkı fark edin...

Seçimin ertesi gün başladı kurultay kavgası.. CHP'de sorumlular ilan edildi, imzalar toplandı, sayı yeter-yetmez tartışmaları yaşandı ama hâlâ kurultaydan ses yok..

Başarıdır değildir o tartışmaya girmem.. Ben seçim öncesi de ısrarla anlatmaya çalıştım, dedim ki;

-CHP, Tayyip Erdoğan'ın ekmeğine yağ sürüyor..

Sonuçta geldiğimiz nokta ortada.. Parti içerisinde bu işin başarısızlık olduğuna inanan yüzbinlerce insan var, kurultay talebi var ama ortada kurultay murultay yok..

Düşman kardeşlerin benzeştiği alandır bu..

**

Bir başka yöne dönelim..

Ak Parti'nin Genel Başkan Yardımcısı çıktı dedi ki;

-Abdullah Gül haindir..

Haindir değildir bilmem.. Ama aynı partinin sözcüsü çıkıp dedi ki;

-Eleştiri sınırını aşan ifadeler olmuştur..

İşin Türkçesi 'Hadsizlik' dedi.. Ee Ak Parti için Abdullah Gül'ün ne anlama geldiği düşünüldüğünde, gerçekten sınırları zorlayan bir ifadeydi..

Peki ortada kesilen bir fatura var mı? Yok..

**

Gelin bir başka yöne daha bakalım..

Girdiği ilk seçimde, 43 milletvekili ile meclise girdiği halde, dikkat buyrun, 'Beklentinin altında kaldı' diye, partisini kurultaya götürdü Meral Akşener.. Hem de çalıştayda, bir tek kurucunun talebi ile..

Başka?

Dün de bir kurucusu ile yolları ayrıldı.. Sebep?

-Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili 'Haddi aşan' paylaşımları yüzünden..

Bir başka gerekçe de, "15 Temmuz günü atılan tweetler.."

Bir faturaysa eğer, kurultay da kurucu ile yolları ayıran tavır da anında sergilendi..

O yüzden başlığa 'FARKI FARK EDİN' yazdım..

**

Kurultay yapmamak için parti binasını bile yakacak inatların olduğu ülkede, tek bir cümle ile kurultaya gidenin farkı yok mu?

F tipiyle yatıp kalkan adamların, arsızca gökyüzüne bakıp ıslık çaldığı bir dönemde, üç-beş tweet'e anında fatura kesenin farkı yok mu?

Var.. Ve bu fark Türk siyasetinin 'Yaşam Odası..'

***

Güzel şeyler de oluyor...

Cumhurbaşkanı bile itiraf etti, "İstanbul'a ihanet ettik" dedi..

Zeytinburnu'na dikilen kulelerin, İstanbul'un diğer köşesinden bakıldığında, tarihi silueti nasıl bozduğunu belgeleyen fotoğraftan fark etti..

Dikey yapılaşmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu, bunun büyük kentlere ağır bir fatura çıkaracağını söyleyenlere, klasik göndermesini yapıp, "Bunlar var ya bunlar.." deyip, geçiştiriyordu..

**

Cumhurbaşkanı meseleye, en azından sözleriyle artık böyle bakarken, 'Millet Bahçeleri' diyerek, eğreti de olsa yeşilden, korumaktan söz ederken, maalesef idaresindeki belediyelerden bakanlıklara, zihniyette pek bir değişiklik yok..

Aslında bir anda da olması beklenemez.. Bunca yıldır, dikey betonlaşma, hatta 'Bulduğun her boşluğa' betonlaşmaya kurulu bakışın, dünden bugüne değişmesi zor.. Ama buna mecburuz.. Bu kafa değişmeli..

**

Aslında görebilseler, öyle güzel örnekler var ki..

Bakın yıllardır duyarım Beşiktaş'taki meseleyi..

Beşiktaş'ı bilenler bilir, 'Kamburun Otoparkı' diye bilinen bir vaha vardır betonların arasında..

Rahmetli Kadir Şeker'in.. İyi de para kazanır, Allah var.. Ama kenti planlarken devletin yapması gerekeni yapmıştır rahmetli.. Belediyeler yol kenarlarını otopark ilan edip, sokak aralarını haraca bağlarken, o, milyon dolarlar teklif edilen araziyi, ne iş merkezi yapmak isteyene, ne oteline eklemek isteyen vermedi.. Milyon dolar deyip geçtiğime bakmayın, öyle böyle milyonlar değil..

Yüz yıllık çınarların gölgesindeki alanı, iş makinelerine teslim etmedi..

Eee genetik kod, rahmetliden sonra oğlu Şahin Şeker de izin vermedi buna..

Oysa, günümüzün en sevilen işi, 'Al milyon dolarları' çekil kenara.. Yapabilirlerdi.. Babası da yapmadı, oğlu da yapmıyor..

Ne yaptı peki? Otopark'ın bulunduğu arazideki iki kafeteryayı da katarak, 'Meydan Beşiktaş' adını verdiği bir kampüs yaptı..

Bakın Beşiktaş gibi bir beton ormanında, şu tek kare fotoğraf bile anlatıyor, ne demek istediğimi..

basliksiz-1-199.jpg

Sakinleri bilir de, Beşiktaş'ı görüp-geçmişlere sorayım;

-Onca betonun arasında, bir yaşlı konuğun, esintisine dalıp gittiği böyle bir vaha düşünebilir misiniz?

Var.. Onlarca milyon doların sıcak yüzüne direnen bir vicdanın ve o vicdanın oğlunun duruşudur bunu sağlayan..

Kadir beyi tanımadım.. Oğlu ile de birkaç kez selamlaştım..

Bunu niye yazdım? Maalesef meslek öyle bir bulaştı ki bu tür işlere, 'Mekan tanıtımı' bildiğin sektör oldu..

Bilen bilir, mekan mevzuuna girmem.. Bu işlere en gıcık olan isim, sevgili abim Yılmaz Özdil bile onay verecektir..

Bu bir mekan tanıtımı değil.. Cumhurbaşkanı'nın bile "İhanet ettik" dediği İstanbul'a ihanet etmeyen bir ailenin duruşu..

'İhanet ettik' diyenlere de, ihanete devam edenlere de çok güzel bir örnek..

Spor kafesi var, 2 bin kişilik konser salonu var, kahvaltısı ayrı güzel, kahvesinin de doğaldır ki 'İstanbul' adına 40 yıl hatırı var..

Galiba en iyi anlatan da bu söz, "Kırk yıl hatır.."

40 yıldır inanılmaz bir hızla betonlaşan kentte, 40 yıldır o çınar ağaçlarına dokundurmayan bir hatır var Meydan Beşiktaş'ta..

Bir kahve içerek, hem hatıra ortak olun derim, hem de ne demek istediğimi daha iyi anlayın..

O kahveyi içmeye en çok ihtiyacı olan da kim biliyor musunuz, Cumhurbaşkanı..

Eğer samimiyse, yıkıma Zeytinburnu'ndaki kuleleri, şehr-i İstanbul'a vefayı da Meydan Beşiktaş'la tarifleyebilir.

Şehrine ihanet etmeyenlerin ömrü 'Şeker' gibi geçsin..

'Ben de hesabı ödedim, kalkıyorum..'

Yazarın Diğer Yazıları