Faiz çatlağı devam ediyor
Önceki gün Merkez Bankası gösterge faiz olarak kullanılan bir haftalık repo faizlerini yüzde 8.25’ten yüzde 7.75’e indirdi. Merkez Bankası temkinli indirme kararı için, “Mevcut para politikası duruşu altında Kurul, enflasyonun 2015 yılının ortalarında hedefle uyumlu seviyelere geleceğini öngörmektedir. Bununla birlikte, enflasyondaki düşüşün kalıcı olması için para politikasında temkinli bir yaklaşım gerekmektedir. Bu çerçevede, önümüzdeki dönemde para politikası kararları enflasyon görünümündeki iyileşmenin hızına bağlı olacaktır. Enflasyon beklentileri, fiyatlama davranışları ve enflasyonu etkileyen diğer unsurlar yakından izlenecek ve enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar getiri eğrisini yataya yakın tutmak suretiyle para politikasındaki sıkı duruş sürdürülecektir.”
Aslında MB’nin açıklanan bu kararında zımni olarak enflasyon düşmeden faizleri indirmenin doğru olmadığı şeklinde bir yaklaşım vardı. Buna rağmen faiz indiriminin, ekonomik gerekçelerle değil de Hükümetin şiddetli baskısı altında olduğu açıktır.
Hükümetin düşük faiz istemesinin gerekçesi büyüme ve istihdam artışıdır. Düşük ve eksi faizde, yatırımlar artar. İç tüketim ve talep artar. Ekonomi canlanır. Büyüme ve istihdam artar.
Ne var ki bu olay teorideki kadar kolay değildir. Eğer gelir artışı olmadan tüketim artarsa, halkın borcu artar. Geliri olmadan harcama yapanlar, borçlanarak yapıyor. Son beş yılda tüketici ve kredi kartı borçları,130 milyar liradan 350 milyar liraya yükselmiştir. Halkın borç harç içinde kalması, bankaların riskini artırmıştır.
Geliri ve tasarrufu olanların tüketimi artırması ise tüketim-tasarruf dengesini bozuyor. Tasarruf-yatırım açığı dış kaynakla karşılanıyor. Bu nedenledir ki dış borç stoku 400 milyar doları geçti
Kaldı ki bugünkü konjonktürde, yerli ve yabancı yatırımcı, önce istikrar istiyor. Uluslararası kuruluşlar ve FED, Türkiye yi dünyanın en kırılgan ülkesi olarak ilan etti. Hükümetin Merkez Bankası’na sürekli müdahalesi
belirsizliği ve kırılganlığı artırıyor, güvensizlik yaratıyor. Bu şartlarda yerli ve yabancı sermayenin yatırım yapması mümkün gözükmüyor. Yetmedi bu sene yurt dışında yatırım yapan yerli sermaye arttı.
Faiz kararı alındığı gün, hemen arkasından bakanlar haftalık repo faizlerinde beş yüzdelik puan bir düşmeyi yetersiz bulduklarını söylediler. Bakanların açıklamaları Merkez Bankası’na olan güveni azalttı ve güven sorunu iyice tırmandı.
Hükümetin düşük faiz istemesinin görünmeyen ve gerçek nedeni, sıcak para girişi yaratmaktır. Faizler düştüğünde alternatif yatırım alanı olarak borsa artıyor. Mamafih önceki gün borsa yüzde 1.3 oranında arttı. Dün de bu artış devam ediyordu.
Borsanın arttığı dönemlerde sıcak para girişi oluyor. Sıcak para ekonomiye afyon etkisi yaparak suni olarak canlandırıyor. Yani Hükümet aslında faizleri borsa için bir manipülasyon aracı olarak kullanıyor.
Öte yandan sıcak para girişi, kur baskısı yaratıyor. TL değerleniyor. Bugün bile kurlar Merkez Bankası reel kur endeksine göre yaklaşık yüzde 10 oranında daha değerlidir. TL değerlendikçe rekabet gücümüz düşüyor ve cari açık devam ediyor. Hükümet günübirlik politikalar uyguladığı için ve seçimleri hedef aldığı için, cari açığın devam etmesi ve borçlanma gibi daha uzun vadeli sorunlarla ilgilenmiyor. Bu sorunlar gelecekte ortaya çıkacaktır. Bugün halkın dikkatini çekmiyor.
Türkiye, bu tür manipülasyonlar yaptığı sürece geleceğinden yiyor. Döviz kazanamadığı halde dış borç stoku artıyor. Özellikle kısa vadeli dış borçlar risk oluşturuyor. Türkiye yeni dış borçlar için daha yüksek faiz veriyor.
Ayrıca da, üretim ve istihdam, tek başına faiz politikası ile sağlanmaz. Hükümetin planlama yapması ve makro politikalar ilan etmesi gerekir.