Facianın adı 1915 olayları değil, 1914 kıyımıdır
Malum; Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı yenilmiş, İttihat ve Terakki iktidardan düşmüş, yerine Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin desteklediği Damat Ferit hükümeti gelmişti. Yıl 1918-1919. İngilizlerin işgali altındaki İstanbul’da sıkıyönetim idaresi var. İşgal kuvvetlerinin kurdurduğu Nemrut Mustafa Divan-ı Harbi görev başında. Ermeni katliamını kışkırttığı veya emir verdiği iddiasıyla idam edilmesi istenenlerin listesini İngilizler, papazlar, patrikler hazırlıyor, Nemrut Mustafa Divan-ı da gereğini yapıyordu. İnfaz işlemi de Beyazıt Meydanında, çaresiz halkın gözyaşları arasında oluyordu.
Pek çok vatansever, bu şekilde idam ediliyor. Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey de bunların arasında. 10 Nisan’da hiçbir Türk’ün yüreğinden silinmeyecek olan şu son sözlerini tekrarlayalım. “Türk Milleti ebediyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır. Allah millete ve memlekete zeval vermesin. Fertler ölür, millet yaşar. Servetim yok. Çocuklarımı Türk milletine emanet ediyorum.”
TBMM 19 Ekim 1922’de Kemal Bey’i, Urfa mutasarrıfı Nusret Beyi ve Diyarbakır Valisi Reşit Bey’i ’şehid-i millî’ ilân eder. Atatürk’ün, “torunlarını evlat edinmek istiyorum” demesi üzerine, dede Arif Bey, “Onlar bana oğlumun bediasıdır. Müsaade edin, bende kalsınlar. Nafakalarını karşılamanız yeterlidir.” cevabını veriyor. Bunun üzerine, kanunla çocuklara hayat boyu maaş bağlanır. İşte devlet baba bu.
Büyük düşünürümüz Ziya Gökalp de 29 Mayıs 1919’da yargılanıyor. Mahkeme başkanı Nemrut Mustafa’nın, “yazılarında Ermeni katliamını kışkırtmışsın” suçlaması üzerine Gökalp; “Milletimize bühtan (iftira) etmeyin, savaş sırasında Ermenilerle Türkler vuruştular, iki taraftan da ölenler oldu. Önce onlar bizi vurdu, biz de onları. Bir mukatele (silahlı çatışma) yaşandı. Mesele bundan ibarettir.” der...
* * *
Tarihte yaşadığımız bu acıları bugün niçin dile getiriyoruz? Hem hiç unutmayalım, hem de, bugünlerle bağlantısını kuralım diye. Hazırlıklara bakılınca 2009 yılının, emperyalistlerin güdümünde, Ermenistan, diaspora ve içimizdeki işbirlikçilerin saldırı tazeleme yılı olacağa benziyor. Bunun ilk işareti de, Türk kamuoyunu yumuşatmak için “özür diliyorum” kampanyasıyla verildi.
Bunun için olacak, Ermenistan Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı, saldırgan üslubunu bir hayli sertleştirmiştir. Hocalı katliamının baş mimarı Sarkisyan, halen Ermeni işgali altındaki Yukarı Karabağ konusuyla ilgili olarak, “Bölgedeki Ermeni toplumunun kendi geleceğini belirleme hakkı vardır. Bu topraklar için gerekirse savaşırız. Savaştan korkmuyoruz” tehdidini savuruyor.İki ülke dışişleri bakanlarının bir araya gelerek önemli aşamalar kaydettiklerini de söyleyen Sarkisyan, “Böyle devam ederse, bu yılın ikinci yarısında çok farklı ilişkiler yaşayabiliriz” diyor.
Dışişleri Bakanı Nalbantyan ise; düzenlediği basın toplantısında, iddialarının uluslararası alanda tanınmasına yönelik çabaların hiçbir şekilde durdurulmayacağını, tarihsel gerçeklere kuşku düşürecek girişimlerden kaçınacaklarını söylüyor. Nalbantyan, Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın “İki ülke arasında uzlaşmanın çok yakın olduğu” düşüncesine katıldığını dile getirerek, “Sorunlar, Türkiye’nin Ermenistan ile önkoşulsuz olarak diplomatik ilişki kurmasından sonra çözülebilir” vurgusunu yapıyor.
Evet Ermenistan hem kardeş Azerbaycan, hem de Türkiye üzerindeki iddialarının hiçbirinden vazgeçmiyor. Hem Sarkisyan, hem de Nalbantyan, Babacan’la aralarında neler konuşuluyor, süreç nasıl işliyorsa “uzlaşmanın çok yakın” olduğunu iddia ediyor.
Peki bütün bu açıklamalara karşı Babacan ne demiş, ona da bakalım. “Bölgede bulunacak bir çözüm, tüm taraflara büyük avantajlar sağlayacaktır. Önemli olan, birbirimize söylemek istediğimiz şeyleri kapalı kapılar ardında söylememiz ve sadece açıklamak istediğimiz şeyleri açıklamamız gerekir” şeklinde konuşuyor. Kime, Ermenilere!
Vay, vay, vay. Şu milli iradecilere bakın. Kıbrıs ve PKK işinde olduğu gibi.
SONUÇ:
Siz sorunun adına, Ermeni iddialarının sembolü olan “1915 Olayları” der, 1914 ve öncesindeki katliamları yok sayarsanız, haklı davamızı nasıl savunabilirsiniz?