Ey sözünde durmayan bizler!
Toplum olarak yalan gayyasında boğulmaktayız.
Bizler, henüz peygamberlik verilmeden evvel verdiği sözde durduğu için kendisine “Muhammedül emin” denilen bir Peygamberin ümmetiyiz.
Rahmetli Mehmet Akif, “Ben size bir söz verdim mi, söz verdiğim yere gelmedim mi, siz gelin benim cenazemi kaldırın. Bilin ki ölmüşüm” dermiş.
Nitekim kendisinden 15 yaş küçük şair arkadaşı Mithat Cemal Kuntay’a, Üsküdar’da kendisini ziyaret edeceğine dair söz veriyor. “Pazar günü saat 10’da sizdeyiz” diyor.
O gece şiddetli rüzgâr ve soğuk sebebiyle denizden ulaşım kesiliyor. Karşı kıyıda oturan Akif için Mithat Cemal’i ziyaret etmesinin imkânı yok. Mithat Cemal camdan bakıyor, ortalıkta kimse gözükmüyor. “Bu havada mümkün değil gelemez” diye düşünüyor. Lakin saat tam 10’da kapısı çalınıyor. Kapıyı çalan Mehmet Akif’tir. Mithat Cemal Kuntay hayretler içersinde, “Nasıl gelebildiniz?” diye sormadan edemiyor. Ve işte bu andan sonra iki şair arasında geçen diyalog:
“-Havanın bozacağını gördüm, bir gün önceden çıkıp Üsküdar’a geldim.”
“- Peki nasıl oldu da saat tam 10’da kapıyı çaldınız?”
“-Aslında 15 dakika önce buradaydım. Ama saat 10 diye sözleştiğimiz için biraz bekledim!”
Mithat Cemal Kuntay’ın “Böyle bir havada ziyaret etmek için yola çıkmayacağınızı düşündüm” dediği, Akif’in de, “Benim sözünde durmayacağımı nasıl düşünebilirsin” diyerek arkadaşına bir müddet darıldığı da anlatılır.
Evet, insan sözünde durmalı. Hatta hayvana, bitkiye karşı verdiği sözde bile durmalı. Belki tuhaf gelecek amma gölgesinde oturduğunuz bir ağacın yanından ayrılırken, “Seni ziyarete yine gelirim” derseniz, o ağacın sizi beklemeyeceğini zannetmeyiniz. Siz ağaca da olsa bir söz verdiniz ve bu söz Allah(c.c.) huzurunda kayda geçti. Ciddi bir mazeretiniz olmadığı sürece verdiğiniz bu sözü yerine getirmek zorundasınız.
Peygamberimiz, “Söz vermek borçtur. Sözünde durmayana yazıklar olsun” der, bizler de sözünde durmayan insanlar olursak bu Peygamber’den nasıl şefaat bekleyebiliriz?
Allah resulü “Dört şey münafıklık alametidir. Emanet olunana hıyanet etmek, yalan söylemek, vaadini bozmak, sözünde durmamak!” demişken biz “sözünde durmayan yalancılar” olmalı mıyız?
Kur’an, Peygamberine ve onunla birlikte bulunanlara (bugün bizlere), “Emredildiğin gibi dosdoğru o (Hûd, 112)l” ikazında bulunmuştur.
Doğrulukla ilgili başka ayetler de vardır.
Velhasıl “yalancının” Allah ve Resulü yanında bir kıymeti, kul indinde bir itibarı yoktur. Dini hassasiyetimiz olmasa bile bize yalancı denilmesi iyi bir şey mi?
Sosyalistsen “yalancı sosyalist”, devrimci isen “yalancı devrimci” komşu isen, “yalancı komşu” tüccar isen “yalancı tüccar” siyasetçi isen “yalancı siyasetçi” olmak utanç verici değil mi?
Biz yeterince “doğru olamasak” bile Allah’a şükür çevremizde birkaç “yalan söylemeyen” ve “verdiği sözde duran” örnekler var da bu bize teselli oluyor. Yalandan kurtulamadığımız ve verdiğimiz sözde durma alışkanlığı edinemediğimiz sürece başımız dertten kurtulmayacaktır, buna inanalım...