Esad'la masaya oturulmamalı!

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Afrin Operasyonu, basite indirgenen bir süreçmiş gibi değerlendirilmek isteniyor.

15 Temmuz'da general seviyesinde yüzde 50'nin üzerinde subayın darbeye karıştığı bir ordudan bahsediyoruz.

Kısa sürede toparlanıp, (tıpkı Almanya'nın yaptığı gibi) silah ambargosu tehditlerine rağmen, zorlu bir araziye giriliyor.

Operasyonun kara aşamasında; ikmal yolları, askerlerin transferi, araçların bakımı, kalacak yerler, kamplar, üsler, silah envanteri, acil durum planlamaları, emir-komutada bölgesel görevlendirme, yiyecek-içecek ihtiyacı ve daha onlarca detay var…

Bunlar başarıyla gerçekleştiriliyor.

Sonrasında FETÖ kumpaslarıyla güçsüzleştirilmek istenen Hava Kuvvetlerimiz devreye giriyor. Hava kuvvetleri; toparlanmakla kalmamış, aynı anda 3 farklı ülkenin hava sahasında operasyon yapabilecek yeteneğe kavuşmuş durumda.

Kara operasyonları kimi zaman adım adım ilerliyor.

Afrin'e yaklaşıldıkça özellikle sivil yerleşim bölgelerinde daha zorlu bir süreç başlayacak.

Çözüm süreci sonrasında Doğu ve Güneydoğu'nun halini hatırlayın. Çaydanlıklarda bile EYP vardı… Evlerin içleri, sokaklar her yer tuzaklarla doluydu. Afrin'de de böyle bir hazırlık var.

O yüzden süreci doğru okumak, sağ duyulu hareket etmek ve yapılacak yorumlarda askerlerimizin canını iki kez düşünmek zorundayız.

"Özgür Suriye Ordusu kullanılarak Suriye'nin toprak bütünlüğü sağlanamaz" deniyor. ÖSO'den vazgeçilmesi safların tamamen Mehmetçikten oluşturulması isteniyor.

Bu görüş kısmen doğru, ancak birçok eksik yanı var.

Stratejik olmayan ancak ölüm riskinin yüksek olduğu birçok bölge var. Burada ÖSO'nün kullanılması ve yönlendirilmesinde herhangi bir sakınca olmamalı.

Ayrıca ÖSO hükümet tarafından bugüne kadar hep desteklendi. Tam lazım olacakları zamanda, şu anda "kaçma" gibi haberler de gelmediği düşünülürse neden kullanılmasın.

"ÖSO yerine Esad ile anlaşmalıyız" görüşleri hâkim.

Ancak burada da başka bir sorun çıkıyor.

Esad dediğimiz aile, babadan itibaren Suriye halkının demokratik iradesini gasp etmiş, zorla iktidara gelmiş bir aile. SSCB desteğiyle başlayıp, Rusya'nın desteğiyle ayakta kaldılar.

ÖSO'nun anti tezi olarak sunulan Esad ailesi ve yönetiminin tarihi geçmişi incelendiğinde ÖSO'dan çok daha kötü bir sicil çıkıyor karşımıza.

***

1979 yılına gidelim.

12 Eylül 1980 darbesine yaklaşık 1 yıl var.

Türkiye'de iç savaş provaları yapılıyor.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde "APOCULAR" olarak nam salan PKK ele başı Abdullah Öcalan elini kolunu sallayarak Suriye'ye kaçıyor. Sınırdan itibaren Suriye istihbaratı El Muhaberat tarafından karşılanıp, yıllarca yaşayacağı Bekaa Vadisi'ne yerleştiriliyor. PKK için kamp kuruluyor, Öcalan'a villa ve lüks araçlar tahsis ediliyor.

Öcalan, Suriye'ye kaçmasından 5 yıl öncesinde Ankara'da devletten burs alan bir üniversite öğrencisiydi. Suriye'ye kaçtığında, kurduğu örgüt 178 adam öldürme olayına karışmıştı.

Sonrasında örgüt Suriye'de büyüdü, serpildi… Tıpkı Irak'ta olduğu gibi yerleşik düzene geçti.

Suriye, PKK'nın komuta merkezinin yönetim yeri oldu.

Her zaman korunaklı alanlarda, büyük imkanlarla hareket ettiler.

Durumu ilk dile getiren darbe sonrasında yönetimin başına geçen Kenan Evren olmuştu. Evren, 1984 yılının Ekim ayında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki 4 ili kapsayan bir tura çıkmıştı. Amaç, bölgede giderek artan PKK propagandasının önüne geçmekti.

Evren orada ilk kez Suriye'yi olayların sorumlusu olarak tutan şu açıklamayı yaptı:

"Türk toprakları üzerinde eylem yapan ayrılıkçı-bölücü sol teröristler gruplar; İran ve Irak sınırlarından kaçarak kurtuldukları gibi, bu ülkelerden de topraklarımıza geliyorlar. Suriye'de ise, sol terör grupları bazı kamplarda eğitiliyor ve korunuyor." (Milliyet gazetesi 7 Ekim 1984)

Öcalan yaklaşık 20 yıl boyunca Suriye'de kaldı. Bu süreçteki yüzlerce şehidimizin en büyük sorumlularından biri Suriye'dir… 1998 yılında, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, sınıra giderek yaptığı sert açıklamadan sonra, Esad yönetimi Öcalan'ı ülkeden çıkarmak zorunda kaldı. Ama kamplar yerli yerinde kaldı.

***

1978'den günümüze tam 40 yıl geçti. Suriye'de birçok politika değişti ama PKK varlığı hiç değişmedi. Hafız Esad'ın halktan zorla aldığı yönetim PKK'yı her zaman korudu, kolladı.

Eğri oturup, doğru konuşalım.

ÖSO'yü eleştireceğiz derken, Esad'ı pohpohlamak olmaz. Esad'la masaya oturmak demek, PKK ile masaya oturmak demek.

Artık bu işe bir son verilmesi gerekiyor.

İşte o yüzden Afrin Operasyonu, tarihi bir öneme sahip.

Dileriz ki; günü birlik siyasi tartışmalarla, iktidar-muhalefet kaygılarıyla Mehmetçiğin kutlu yürüyüşü gölgelenmesin.

Yazarın Diğer Yazıları