Ermeni satrancında asker kaybı
Ortada bir satranç oyunu var. Bir tarafta Türkiye ve kardeş Azerbaycan, öbür tarafta ABD, Rusya, AB ve Ermenistan ittifak cephesi var. Şah çekilmesi için şartların oluşması lazım. O zamana kadar savunmadaki Türkiye asker kaybetmeye devam ediyor.
Nasıl mı? Küçük küçük denilen tavizlerle.
Bunu da açıklayalım. Malum ilişkileri normalleştirmek üzere İsviçre’de protokoller imzalandı. Taraflar çok memnundu, ancak sıra onaya gelince kıyamet koptu. Tartışılmalarda görüldü ki anlaşmak kabil değil.
Aslında, protokoller anlaşma olsun diye değil, olmasın diye yazılmış. Protokole göre önce sınır açılacak, büyükelçiler tayin edilip ilişkiler normalleştirilecek. Sonra diğer maddelerin görüşülmesine geçilecek. Maddelerde anlaşma mümkün olmadığına göre, Türkiye ne yapacak?
Madem anlaşma olmuyor sınırı kapatıyorum, büyükelçimi çekiyorum diyebilir mi? Hayır. Sonuçta, Ermenistan’ın yıllardır söylediği gibi, adeta şartsız olarak sınır açılmış, ilişkiler kurulmuş olacaktır.
Çok şükür bu safhaya geçilemedi. Çünkü Azerbaycan ayağa kalktı, “Ne oluyor. Türkiye Yukarı Karabağ’ın işgal edilmesi üzerine sınırı kapatmıştı. Bu işgal kalktı mı ki sınır açılacak?” deyince ortalık karıştı. Bu gerçeği gören Başbakan Erdoğan, Yukarı Karabağ işgali kaldırılmadan protokoller onaylanamaz dedi.
Bu arada Ermenistan bir hamle daha yaptı. Devlet Başkanı Sarkisyan, Başbakan Erdoğan’ın protokollerin onaylanmasını Karabağ sorununa bağlamasının kabul edilemez olduğunu belirtikten sonra, Türk tarafı ön şart ileri sürmeden normalleşme sürecine devam etmeye hazır oluncaya kadar protokollerin askıya alındığını açıkladı. Bu konuşmada Sarkisyan’ın “Siyasi dürüstlüğü için Cumhurbaşkanı Gül’e müteşekkir olduğunu belirtmesi” dikkat çekti.
Gül’e teşekkür, Y.Karabağ’a Erdoğan’dan farklı baktığı için mi? Bilemiyoruz.
Hasılı sorun kilitlenmiş gibi görünüyor, ama tartışmalar sürüyor.
İktidar partisi yetkilileri, protokollerin Türkiye’nin elini güçlendirdiğini iddia ediyor. Gerekçe olarak da; “Biz her ülkeye protokollere sadığız. Ama Ermenistan Anayasa Mahkemesi protokolleri sakatladı ve Ermenistan da askıya aldı. Başkan Obama da 24 Nisan konuşmasında Türkiye’yi destekledi. Demek ki protokoller bize güç vermiş” diyorlar.
Bu savunmanın mantığını anlamak, hele Türkiye’ye güç verdiğini kabul etmek mümkün değildir. Obama, AB ve diğer ülkelerin protokolleri imzaladığımız için bize teşekkür emesi, protokollerin Türkiye’nin lehine olmasından değil, aksine kendi çıkarlarına hizmet edeceği içindir. Böyle olmasaydı, protokoller TBMM’de bekletilir, şiddetli tartışmalar yapılır mıydı?
Yine bu savunmada, Ermenistan’ın süreci dondurduğundan şikayet ediliyor. Demek ki süreç yeniden başlatılırsa, Türkiye buna uyacaktır. Biz değil miydik; Yukarı Karabağ işgali kalkmadan protokolleri onaylamayız diyen. Bu kararımızdan vaz mı geçtik? Vazgeçmediysek, kendi tezimizi zayıflatmış olmuyor muyuz?
Diğer tavizleri de hatırlayalım. Akdamar Ermeni Kilisesini, kültür eseri gerekçesiyle 4 trilyona restore ettik. Aradan zaman geçti, şimdi ayine açtık. Yani kültür eseri olmaktan çıkarıp kilise yaptık. Şimdi binaya kocaman bir haç konulması isteniyor. Antakya, Antalya, Trabzon, Kayseri Aksaray (Küçük Ayasofya) başta olmak üzere 37 büyük kilisenin restorasyonunu sürdürüyoruz.
Hani laik devlet ibadethane yapmazdı? Demek ki bu başka çeşit laiklik!..
Ermeniler Yukarı Karabağ’ı işgal etti, Hocalı’da masum insanlara soykırım uyguladı, bir milyon Azerbaycan Türkünü sürgün etti diye sınırı kapatmamış mıydık?
Şimdi sınır kapalı mı? Fiilen hayır, resmen evet. Uçak seferlerine ve transit araçlara zaten açıktı. Televizyonda dinledim, kaçak çalışan bir Ermeni hanım, Erivan’dan İstanbul’a otobüsle geldiğini söylüyordu. Sınırın hali de böyle.
Ermeni satrancında şah denecek pozisyon şudur: Sınırın resmen açılması ve kardeş Azerbaycan’ın Türkiye’den koparılmasıdır. Bu yıkım yaşanırsa, Allah’ın bir lütfu olan kardeş Azerbaycan’ı kaybetmekle kalmayız, Kafkaslarda Türkiye’nin esamesi okunmaz. Türk dünyası ile bütün bağlarımız koparılmış olur. Ermenistan azgınlığının önü açılır...
Çare kararlılıktır. Muhataplarımız inanmalı ki, Türkiye bir adım geri atmaz. Türkiye’yi kaybetmek kimsenin çıkarına değildir.