Erdoğan’ın böcekleri!

Başbakanın nerede bir çalışma ofisi varsa, cümlesinden böcek çıkmış. Erdoğan bile kendini böceklerden koruyamıyorsa, vay sıradan vatandaşın haline diye dizini mi, yoksa “Sen kendini bile koruyamıyorsun bizi nasıl koruyacaksın” diye kızını mı dövmeli; insan bir türlü kestiremiyor!
Şaka bir yana... Başımızı ellerimizin arasına alıp düşünelim... Türkiye, Başbakanı’nın Meclisteki ve hariçteki çalışma ofislerine dinleme cihazı yerleştiren eli bulamayacak kadar aciz midir? Elbette değildir, olmamalıdır. Türkiye AKP iktidarı döneminde bu “böceklerden” çok çekti. Asker dinlendi, siyasetçi dinlendi, gazeteci dinlendi; ocaklar söndü, cezaevleri “böceklerin” taşıdıkları ile tıka-basa dolduruldu. Ardından bir “kaset furyası” başladı, ahlâk ve gazetecilik dibe vurdu!
Dikkat ediniz o gün bugündür bir tek “böcek koyucu” ve bir tek “kaset üreticisi” yakalanıp hâkim karşına çıkartılmadı. İnsanlar, arkadaşları ve eşleri ile telefon görüşmesi yapamaz hale geldi, çünkü, daha konuşma sonlanmadan görüşmenin ses kayıtları sanal ortama düşüyordu. Vicdanlar kanar, böyle bir ülke olur mu diye feryat edenlere en yetkili ağızlardan, “Korkulacak bir şeyiniz yoksa niye şikâyet ediyorsunuz!” mealli mide bulandıran tepkiler verildi.
Velhasıl, “Özel hayatın mahremiyetini teminle mükellef olanlar” tam liberalleşmiş, Papaz Maltus’un “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” ilkesi, “Bırakalım konuşsunlar, bırakalım dinlesinler! Bırakalım eşlerini aldatsınlar, bırakalım başkaları da onları kasete çeksinler”e tevil edivermişti...
Bu tablo karşısında cevabını arayan sorular şunlardı:
Bir: Bu “böcek” ve “kasetçi”ler devletin güç yetiremeyeceği iç ve dış mihraklar olabilir mi?
İki: Yoksa bu “böcekçi” ve “kasetçi”lerle devlet ve devletin icra organı birlikte mi çalışıyor?
Her iki durum da kendini devlet ve hükümetine emanet etmiş halkın tamamı için, kelimenin tam anlamıyla “vahim” bir durumdu. Kim, en mahrem noktanıza nüfuz eden bir iç ve dış güç karşısında aciz bir devletin vatandaşı olmak ister? Hele bu güçle devlet ve icra organı hükümet bir “işbirliği” içerisinde ise, artık sizin vatandaş olarak sığınacağınız bir mağara bile kalmamış
demektir.
Şimdi birileri, elbette ki bunların hiçbiri değil, öyle şey olur mu, tam bir iftira, tam bir komplo teorisi diye diş gıcırdatıyor olabilir! Biz o gıcırdayan dişlere de hak veririz, lâkin “Bugüne kadar bir tane bile ‘böcek’ ve ‘kaset’ imalâtçısı niye yakalanıp hukuka teslim edilmedi” sorusunun cevabı hâlâ ortadadır!
Vaziyet böyle iken kendisine “Dünyanın lideri” denmesinden hoşlanan Sayın Başbakan, tutmuş nerede bir çalışma ofisim varsa, oradan böcek çıktı diye özetleyebileceğimiz ifadelerle mağdur rolüne soyunuyor. Kardeşim, sen mağdursan o zaman sıradan vatandaş olarak ben ne haldeyim? Bu durumu sen mi bana şikâyet edeceksin, yoksa ben mi sana şikâyet etmeliyim? Kim koymuş, kim çekmişse yakala o zaman! Elinden tutan mı var?
Ha, yalnız kendi böcekçilerini enseler, ötekilerin peşini bırakırsan Allah(c.c.) ve (topal da olsa) er geç yerini bulan adalet senin peşini bırakmaz; bunu da aklından çıkarma...
...
Birilerinin böceği dokunulmaz birilerinin böceği enselenir cinsinden olması misali son günlerde bir de nur topu gibi bir “gerdanlık” krizimiz oldu.
“Gerdanlık”, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun eşi Sevil Hanım’a verilen bir gerdanlıksa, yandaş basın dokundukça dokunuyor! Amma velâkin Suudi Arabistan Kralının devlet büyüklerimize hediye ettiği mücevherlere ne hikmetse bir türlü dokunamıyor! Bu mücevherler devletin kasasında mı yoksa alan ellerin kasasında mı, en az yüz kere soruldu, kimse cevap vermedi. Sevil Hanım’a verilen üç kuruşluk gerdanlık için birinci sayfalarını defalarca bu işe ayıran “yandaş”lar ise Suudi Kralının verdiği mücevherlerin akıbetini bırakınız sormayı, soranları sorguluyor...
Ne diyelim...
Her işin olduğu gibi gazeteciliğin ve gazetecilerin de ahreti var.

Yazarın Diğer Yazıları