Erdoğan, PKK'ya mazeret bildirdi!
1990’lı yıllarda, Türkiye Cumhuriyeti Devletini yöneten siyasilerin PKK’dan adeta özür diler gibi, yaptıkları işlerin gerekçesini izah için dokuz takla atacaklarını rüyamda görsem hayra yormazdım.
Ama bugün işte bunlar oluyor.
Biliyorsunuz...
Âkiller, saha çalışmasını tamamlayıp PKK’nın isteklerini Başbakan Erdoğan’a arz ettiler. Bu isteklerin en önemlilerinden biri de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Doğu ve Güneydoğu’da on yıllardır yapmakta olduğu barajların inşaatlarına son verilmesi idi. PKK ve yandaşlarına göre bu barajlar, teröristlerin Türkiye’ye giriş çıkışlarını engellemek için yapılıyordu.
Öyleyse, yapılmasındı.
Terör örgütünün bu teklifine Erdoğan’ın iki aşamalı bir cevabı vardı. Birinci aşama, “Barajların yapımına önceden karar verilmiş ve yapımına başlanmış” şeklindeydi. Yani, “Biz yapmadık, bizden öncekiler yaptı, biz de devam etmek durumunda kaldık” gerekçesi ileri sürülüyordu.
İkinci aşama olarak da, “Biliyorsunuz biz su fakiri bir ülkeyiz. Sınır Aşan Sular Anlaşması gereğince bizim birkaç yıl içerisinde bu barajları bitirmemiz lâzım!” deniliyordu.
Her iki gerekçe de bir “mazeret bildiriminden” başka bir şey değildir.
“Mazeret bildirmek” ise, “Aslında senin dediğine razı olurdum amma, elimde olmayan sebepler yüzünden bu şekilde davranıyorum” un ta kendisidir.
Mesela bir davete icabet edemediğinizde, “Gelecektim, hastalandım” demek gibi bir şey bu.
Ya Lice ve Diyarbakır’da olanlar ve bu kalkışmalar karşısında Erdoğan’ın sözcüsü Hüseyin Çelik’in verdiği tepki?
Diyarbakır ve Lice’de teröristler karakol inşaatlarını bastılar. Lice’de şantiye binasını ve çadırları yaktılar, yıktılar. PKK’lılar, “Biz bölgemizde karakol istemiyoruz” dediler. Çalışanları yaraladılar. Hüseyin Çelik’in tepkisi de Erdoğan’ın baraj istemeyen PKK’lıların verdiği tepkiyle bire bir örtüşen bir tepkiydi.
“Diyarbakır’da şu anda 15 karakol inşaatı var” diyordu Hüseyin Çelik ve şöyle devam ediyordu:
“Bunların tamamı eski karakolların yenilenmesinden ibarettir. Yeni karakol yapmıyoruz. Lice-Kayacık’taki karakol inşaatı ise eskinin yenilenmesi inşaatıdır.”
Her iki tavır da “özre benzer” bir “mazeret üretme tavrı” değildir de nedir?
“Mazeret” diyoruz, “özür gibi” diyoruz, çünkü Sayın Erdoğan’ın üslubu bu üslup değil.
O, baraj yapımı ve karakol tamirini durdurma gibi devletin bütünlüğü ve ülke menfaat ve güvenliğini doğrudan ilgilendiren bu küstah taleplerin yanında çok masum kalan “Valiyi ve Emniyet müdürünü değiştir, çünkü onlar bizim çok canımızı yaktı” türünden bir talep karşısında, ’Gezi Eylemcileri’ni, “Sen hangi iktidarla konuşuyorsun ya.. AK Parti iktidarıyla bunlar konuşulur mu? Bundan daha büyük haddini bilmezlik olur mu? Kalkacaksın sen, hükümete, ’Şu valiyi, şu emniyet müdürünü görevden al’diyeceksin... Önce haddini bileceksin ya.. Ayaklar ne zamandan beri baş olmaya başladı..” tepkisi veren bir “öfke ustası” ...
Gelin görün ki sivil vatandaşlar karşısında aslan kesilen bu “öfke ustası” eli Kalaşnikoflu militanların küstah talepleri karşısında munis bir kedi oluyor, rahatsız olduğunuz şeyleri yapıyoruz amma sorun bakalım niye yapıyoruz mazereti üretir hale geliveriyor..
Keşke teröristlere de, “Siz kim oluyorsunuz ya.. AK Parti ile konuşurken haddinizi bileceksiniz, ayaklar ne zamandan beri baş oldu” diyebilselerdi de; biz de böyle bir yazı ile tarihe not düşmek mecburiyetinde kalmasaydık...