En riskli yılı yaşıyoruz
Küresel konjonktürün dibe vurması, Türkiye’de iç ve dış politikada ve ekonomide biriken sorunlar 2014 yılını tehdit eden sorunlardır.
IMF’nin 2014 yılı büyüme beklentilerini bir miktar artırmasına rağmen, sermaye hareketlerindeki yavaşlama dünya ve özellikle gelişmekte olan ülkeleri zora sokacaktır. Gelişmekte olan ülkelerde büyüme düşecektir.
Büyüme gelişmekte olan bir ülkenin kalkınmasında tek şart değil, ancak önemli bir şarttır. Büyüme iç tasarruflara dayanıyorsa, istihdam ve refaha yansıyorsa, kalkınma sağlanır. Türkiye’de büyüme oranı ortalama yüzde 5-6 oranı arasına gerçekleşmiştir. Ne var ki demokratik bir alt yapıya dayanmayan ve bazen din istismarını ön plana çıkaran siyasi konjonktür ve vesayetçi dış reçetelere dayanan iktisat politikaları, istikrarlı büyümeyi engellemiştir.
Aşağıdaki grafikte görüldüğü gibi, Türkiye’de 2000-2013 büyüme oranları zikzaklı bir seyir gösteriyor... Bu dönemde en yüksek büyüme 2004 yılında, yüzde 9.4 olarak sağlanmıştır. 2001’de -5.7 ve 2009 yılında - 4.8 şeklinde küçülme yaşanmıştır.
2012 sonrasında büyüme oranı da düşmeye başlamıştır. Halen olan yüzde 3 ve yüzde 4 düzeyinde olan büyüme oranları, dış borç ödeme kapasitesi için yeterli büyüme değildir.
Türkiye 1987-1997 yılları arasındaki on yılda 5.07 büyümüştür. Ancak bu yıllarda iç tasarrufa dayanan bir büyüme sağlandığı için, cari açık ve dış borç stoku çok daha az artmıştır.
2002-2012 arasında GSYH’da ortalama büyümenin oran yüzde 5.6 olmuştur. Fert başına GSYH da ortalama büyüme oranı ise 3.90 olmuştur. Refah düzeyini fert başına büyüme oranı göstermektedir. Bu defa büyüme dış kaynağa dayandığı için cari açık artmıştır.
Öte yandan, dolar cinsinden büyümenin, dolar değerindeki değişmelere bağlı olacağı açıktır. Söz gelimi 2013 yılında TL cinsinden GSYH yüzde 4 büyüme olacak ve fakat kur artışı yüzde 4 büyümeden daha yüksek olduğu için, dolar cinsinden GSYH, önceki yıla göre daha düşük çıkacaktır.
Ortalama olarak toplam özel tasarrufların GSYH’ya oranı 2002 yılında yüzde 20’nin üstünde iken şimdi yüzde 13’e gerilemiştir. Bu şartlarda yatırım yapmak için dış kaynağa ihtiyaç vardır. Yani büyüme de dış kaynak girişine bağlıdır.
Dünyada ve bizde sermaye hareketlerinde yaşanan bugünkü sorunlar, Türkiye’ye giren dış kaynakların azaldığını göstermektedir. Dış borçlanmada da Türkiye sınıra gelmiştir. Bundan sonra iç tüketim daralsa ve iç tasarruf artsa da bir geçiş dönemi yaşanacak ve yatırımlarda ve ekonomide daralma olacaktır.