Emre Taner ağzından ne kaçırdı?
15 Temmuz hain darbe girişimini araştıran Meclis Komisyonu’na çelişkili bilgiler veren eski MİT Müsteşarı Emre Taner’e büyük bir parantez açmak zorundayız. Oslo ve çözüm sürecinin baş aktörlerinden biri olan Taner, komisyona “çözüm süreci ihanet değildir” demişti. “FETÖ” yapılanması konusunda ise sütten çıkan ak kaşık rolünü oynamıştı. Komisyon üyesi, CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray ile yaptığımız söyleşinin bugünkü bölümde şok açıklamalarla sarsılmaya devam edeceksiniz! Kaldığımız yerden devam;
OSLO VE ÇÖZÜM SÜRECİNİN SIRRI
Orada hem o söylemediği için hem de daha sonra araştırma yaptığımda esasen çözüm süreci adı verilen sürece devletin bütününün katılmadığını gördüm. MİT Başkanı olarak hükümeti ikna etmiş ama askeri kanadı ikna edememiş olduğunu gördüm. Emre Taner’in anlattıklarına baktığımızda çözüm sürecinin içinin ne kadar boş, planlamasını ne kadar zayıf ve naif olduğunu gördüm. Nitekim Habur’daki ilk içeriye giriş sırasında ortaya çıkan olayları anlatış tarzına baktığınızda başarısızlığını örtmek için orada yapılan gösterişi, orada yapılan PKK’ya tezahüratları ‘cemaatçi polis’ diye yüklemeye kalktı. Bugüne kadar hiç söylenmemiş şeyi söylemeye kalktı. Biliyorsunuz şimdi bir moda var; aynı zamanda insanlar başarısızlıklarını bu FETÖ ihanet terör örgütüne bağlamak gibi. Şimdi, siz Habur gibi bir proje yapıyorsunuz, içeriye girecekler, pişmanlık belirtecekler. Bunu organize ettiğinizi düşünüyorsunuz ama Türkiye’ye gelip giren PKK’lıların kıyafetini bile ayarlayamıyorsunuz. Buradan alıp mahkemeyi oraya götürüyorsunuz gelen şahısların mahkemede yargılanırken pişmanlıktan yararlanacak sözleri söylemelerini sağlayamıyorsunuz. O zaman siz neyin projesini yapmışsınız? Bu kadar becerisizlikten büyük projeler çıkabilir mi? Ondan sonra Oslo’ya diyorsunuz ki, ‘ihanet değildir.’ Peki, Oslo’da kimlerle görüşüyorsunuz ve niçin Oslo’da görüşüyorsunuz? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin meseleleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarında içerisinde çözülemez mi? Siz istihbarat örgütü değil misiniz? Diyorsunuz ki, ‘biz çözüm sürecini PKK’yı kullanan yabancı istihbarat örgütlerinin elinden alıp Türkiye’nin kontrolüne sokmak istedik.’ Peki, o zaman bunun yeri niye Oslo? Ve niçin orada yabancı bir hakem var? Nasıl kontrol dışına çıkaracaktınız? Ve şu sorunun cevabını veremedi; çözüm süreci bittiği gün, ‘çözüm bitti çözüldü’ dediğinizde Türkiye ertesi sabah nasıl bir Türkiye’ye uyanacaktı? Hala cevabı verilmemiş başka soru; dünyanın hiçbir yerinde terör örgütleri ile silah bırakılmadan pazarlığa oturulmamış. Siz silahları bırakmadan terör örgütü ile pazarlığa oturdunuz. Yetmedi o sözde çözüm süreçlerinde PKK’nın oraya tekrar yerleşmesine göz yumdunuz. Sonra, PKK’yı oradan tekrar çıkaracağız diye oradaki Kürt vatandaşların evlerini başına yıktınız. Şimdi kışta kıyamette soğukta orada evsiz barksız yeni baştan hayat kurmaya çalışıyorlar. Bu nasıl bir çözüm olabilir? Bakınız çözüm mözüm falan ortada yoktu Sayın Emre Taner orada ağzından önemli bir şey kaçırdı. Dedi ki bir ara ‘hiç silah atılmadı orada hiçbir çatışma yaşanmadı bu nasıl sağlandı, seçim vaadi’ dedi. Bakın ben şimdi size çözüm sürecinin özetini söyleyeyim; çözüm süreci Abdullah Öcalan ile AKP’nin mutabık kaldığı seçimlere endeksli çatışma ve çatışmasızlık dönemlerinden ibaret bir süreçten ibarettir. Başka hiçbir altyapısı yok. Şimdi bu nedir? Bu savrulan bir Türkiye’dir.
Emre Taner’in kendi döneminde kurumda “FETÖ”cü olmadığı ifadeleri sizi tatmin etti mi?
Tatmin etmediği gibi orada aynı zamanda kendinden sonra gelen mevkidaşı hakkında bir nevi suç ihbarında bulunmuş oldu. Sayın Taner dedi ki, ‘ biz çok dikkatliydik belki 3-5 kişi kaçmıştır, içeriye girmiş olabilir. ‘Ama şimdi 70-80 kişinin MİT’ten çıkarıldığına baktığımızda, benden sonra gelenler benim gösterdiğim dikkati göstermemiş’ dedi. Tabi bu sorunun cevabını vermek şimdiki MİT Müsteşarı Hakan Fidan Bey’e düşer. Bana kalırsa bu ifadesiyle sayın Taner en hafifinden MİT Müsteşarını görevli ihmal ile suçlamıştır.
Buradan daha sıcak, daha güncel bir tartışmaya geçelim. Hain darbe girişiminin aydınlatılması için kritik isimler üzerinde duruyorsunuz. Biri MİT Müsteşarı Hakan Fidan, diğeri Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar. Bu iki isim neden komisyona gelmiyor. Gelmemekte ve bilgi vermemekte ısrar ederlerse; komisyonun araştırma süreci sonunda yazacağı rapor nasıl olur?
Ben şunu söylüyorum. Fethullah Gülen cemaatinin bütün gelişme aşamalarını zaten devlet biliyordu biz de biliyorduk. Bize gelip komisyonda bu cemaatin gelişme aşamalarını anlatanlar çok yeni bir şey anlatıyor değiller. Burada esas olan şey şuydu; Hangi aşamadan sonra tam olarak devletin bütün kurumlarına sızdılar, yani girdiler yerleştirildiler? Ve hangi boyutta bunlar? Bir daha böyle bir kalkışmanın olmaması için ya da devlet yönetiminin hem MEB’de, hem Yüksek Seçim Kurulu’nda, İçişleri Bakanlığı’nda, poliste, böyle bir örgütün tamamen temizlenmesi için nelerin yapılması gerektiğinin ortaya çıkartılması gerekiyor. Komisyonun bence asli görevi bu. Bunun ortaya çıkartılması için sıfır noktasından geriye gidilmesi gerekiyor. Sıfır noktası 15 Temmuz gecesi. 15 Temmuz gecesi saat 16.30’dan itibaren çelişkili açıklamalar... Darbe Komisyonu üyesi
CHP’li Çıray, eski MİT Müsteşarı için, “İfadesinde ağzından bir şey kaçırdı. ‘Hiç silah atılmadı,
bu nasıl sağlandı, seçim vaadi’ dedi. İşte savrulan Türkiye. Bakınız bu aktörler niçin çok önemli. 3 aktör bence -siz 2 dediniz ama- bunlardan bir tanesi; sayın Cumhurbaşkanı. Biz doğrusu kendisinin Sayın Demirel’in daha önce darbe komisyonunu kabul etmesi gibi kabul etmesini bekliyoruz. Bunu kendisine arz ediyoruz. Rica ediyoruz. Çünkü, onun yaşadıklarını bütün zamanları ile an an Türk milletinin bilme hakkı var. Türk milleti kendi seçtiği Cumhurbaşkanına tasallutta bulunulduğu zaman bütün açıklığı ile bunu öğrenmek ister. Aksi halde vicdanı rahat etmez. Türk milleti bu büyük travma ile devletine olan güvenini kaybetti. Yine bu iş şeffaflaştırılmazsa bütün boyutları ile ortaya konmazsa Türk milletinin devlete olan güvenini tekrar sağlayamayız. Daha derinleşir bu travma. Şu anda dağılmakta olan devleti daha çok dağıtırız.
“GELİN KUŞKULARI AYDINLATIN”
Siz MİT Müsteşarısınız. Devlet bürokrasisinden gelen bir insan olarak biliyorum böyle büyük bir istihbarat alacaksınız kalkışma ile ilgili, darbe olacağı ile ilgili ilk yapacağınız iş önce doğrudan bağlı olduğunuz Başbakan’ı aramak, arkasından sayın Cumhurbaşkanını aramak, o arada da yolda giderken bir adamınız da Genelkurmay Başkanını arar... Bana hiç kimse bir MİT müsteşarının Başbakan’a ulaşamayacağını anlatamaz. Devleti bilen bir insanım ben. Bana hiç kimse MİT Müsteşarının bu kadar büyük bir istihbarat aldığı zaman sayın Cumhurbaşkanına ulaşamayacağını anlatamaz. Bunlar anlaşılır şeyler değildir. Sonra gidip Genelkurmay Başkanı ile paylaşıyorsunuz. Bana hiç kimse bu haberi alan bir Genelkurmay Başkanı’nın kuvvet komutanlarını anında görev başına niçin çağırmadığını anlatamaz. Ordunun geleneğine de uygun değildir, emir komuta sistemine de uygun değildir. Bana hiç kimse Genelkurmay Başkanı’nın hava sahasını kapatma emrini doğrudan Hava Kuvvetleri Komutanı’na vermemesini anlatamaz. Çok hızlı davrandığınızı söylediniz ama bilgi olarak hemen derhal devreye sokulur. Daha önemlisi en başta söylediğim gibi kuvvet komutanları derhal kriz merkezine çağrılır. Eğer böyle bir istihbarat aldıysanız 1. Ordu Komutanı’na haber verseydiniz o tanklar çıkmazdı, çıkamazdı. Çünkü çıkmayıp devletine milletine sadık davranan tank birliklerinin sayısı çok daha fazla. Durdururlardı onları yolda. Bu yaşanan dram trajedi yaşanmaz 247 şehit verilmezdi. Bir sürü arka arkaya gelen şey var. Şimdi benim bu söylediklerim ne kadar doğru. İşte ben diyorum ki burada eksik olabilir, yanlış olabilir fazla olabilir. Gelin bu kuşkuları aydınlatın.