Ekonominin karanlık dünyası

Fizik bilimi, görünmeyen kainat ve ikinci dünyaları tartışıyor. Bu tartışma kapsamında, evrendeki kütle çekimser enerjinin incelenmesi sonucu, varsayılan toplam enerji yoğunluğunun sadece yüzde 4’ünün doğrudan gözlemlenebilir maddelerden oluştuğu buna karşılık yüzde 22’sinin karanlık maddeden oluştuğu hesaplanıyor. Evrenin kalan yüzde 74’ünün ise evrene dengeli bir şekilde yayılmış olan karanlık enerjiden oluştuğu kabul ediliyor.
Küreselleşme ekonomiyi de farklı dünyalara böldü. Küreselleşme ile birlikte görünen normal piyasa yanında ayrıca tamamı görünmeyen ve fakat etkisi her yerde hissedilen spekülatif piyasa oluştu.
Söz gelimi ABD Merkez Bankası FED, 2008 krizinin etkilerini azaltmak ayda 85 milyar dolarlık senet şeklinde varlık satın alarak piyasaya para vermeye başlamıştı. Şimdi normalleşmeye dönmek için bu alımları azaltmak istiyor. FED’in varlık alımlarını durdurması dünya ekonomisi için iyi işarettir. Normalleşme olur ve işler iyi giderse şirket hisseleri artmaz mı? Gel gör ki reel ekonomide iyileşme borsalar için kötü haberdir. Bu haber iki ay önce endekslerin hızlı düşmesine neden olmuştu.
Yine geçtiğimiz aylarda eğer işsizlikte ciddi bir düşüş olsaydı yani istihdamda artış olsaydı daha da açıkçası istikrar için olumlu bir gelişme olsaydı, ABD Merkez Bankası FED, varlık alımlarını azaltacaktı. Bir anlamda FED’in bu uygulaması krizden çıkışın da ilanı olacaktı. Ne var ki istihdam göstergeleri iyi çıkmadı ve bu istikrarsız gelişme üstüne borsalar coştu. Bu gibi bir piyasanın adı spekülatif piyasadır.
Spekülatif piyasalara, spekülatif sermaye ve sıcak para sahip çıkıyor. O kadar ki özellikle gelişmekte olan ülkelerde başta medya olmak üzere tüm kurumları ve siyasi kadroları bile spekülatif sermaye kontrol ediyor. Türkiye’de finans sektörünün, sermaye piyasasının işi tıkırında gidiyor. Buna karşılık esnaf ve çiftçi zor durumdadır. Küçük sanayici, bayiler ve esnaf, halk üzerinde etkili kesimdir.. Toplam talepteki düşmenin tüm maliyeti, çiftçi, işçi ve memura yüklenince ve bunların reel geliri azalıp, satınalma gücü düşünce, esnaf ve küçük sanayicinin satışları da düştü. Fakir-zengin farkının artması ile Türkiye’de iki farklı piyasa oluştu..
Birisi, alıcı olarak gelir düzeyi yüksek olanların, spekülatif kâr edenlerin ve satıcı olarak da lüks mallar üreten, lüks mallar ithal eden, lüks konutlar üretenlerin hakim olduğu bir piyasa. Diğeri, alıcı olarak gelir düzey düşük olan ve tüketimi gerileyen bir çoğunluğun olduğu, satıcı olarak da bu düşük gelir gruplarına mal ve hizmet üreten esnaf ve küçük sanayicinin olduğu ikinci bir piyasa. Lüks konut ve villaların satılması, buna karşılık ucuz ve halk tipi konutların satılmıyor olması, bu ikili yapıyı gösteriyor.
İkinci piyasa için mal ve hizmet üreten KOBİ’ler ise bir yandan satışlarının durması nedeniyle diğer yandan finansman sorunları olması nedeniyle sıkıntı içindedir. Ayrıca bunların ürettiği iplik, deri gibi ara mallar artık ithal ediliyor.
Bankalar bu ikili piyasa yapısını derinleştiriyor. Halkın mevduatına enflasyonun altında faiz veriyor. 2011 yılında bankaya mevduat yatıranların yüzde 2 ile yüzde 3 dolayında reel kayıpları oldu. 2012 yılında da yüzde 1 ile yüzde 2 dolayında reel kayıpları oldu. Buna karşılık aynı bankalar, banka ve kredi kartlarından mevduata verdiklerinin 4 katı faiz alıyorlar. Mevduat faizi yüzde 8 dolayında iken ve enflasyon yüzde 8 iken, bankalar kredi kartlarından yüzde 33 faiz alıyorlar. Yatırım kredilerinden ve tüketici kredilerinden de mevduatın iki katı kadar faiz alıyorlar. Yani halk fakirleşiyor... Bankalar zenginleşiyor. İkili ekonomik yapı derinleşiyor.

Yazarın Diğer Yazıları