Ekonomide yanlış yapma lüksümüz yoktur
Güven endeksleri, üretici ve tüketicinin ekonomik gidişattan tedirgin olduğunu gösteriyor. Üstelik bu endekslerde üretici ve tüketici beklentilerinin de kötü olduğu anlaşılıyor.
Buna rağmen bazı hükümet üyeleri ekonomi için uçtu, kaçtı diyor. Bazıları farkındayız diyor. Ama çözüm için adım atılmıyor. Üstelik tek haneli faiz ve düşük TL politikasının da TL krizini derinleştirdiğini yaşıyoruz.
2018 kur şoku nedeni ile aynı yıl Ekim ayında TÜFE oranı yüzde 25''e çıkmıştı. Merkez Bankası faizleri artırdı ve enflasyon da geriledi. Sonrasında MB paralel olarak gösterge faizini de düşürdü. (Aşağıdaki grafik.)
2018''de Merkez Bankası''nın gösterge faizini artırması ve reel faiz uygulaması doğru politika idi. Bu yolla TL''nin daha da düşmesi ve enflasyon önlendi. Bir yıl içinde 2019 Eylül ayında TÜFE yüzde 9,26''ya geriledi.
Buna rağmen Hükümet neden reel faiz politikası uygulayan TL''yi kollayan Merkez Bankası bağımsızlığını kaldırdı ve kadrolarını değiştirdi.
Amaç kur artışı ve ihracatta rekabet gücünü artırmak idiyse, hükümetin bir dolarlık ihracat için 80 sentlik ithalat yapılması gereğinden haberi mi yoktu?
Ekonomi yönetimi, genel kabul görmüş ve üstelik de kendi denediği doğrunun tam tersi yanlışı neden yaptı? Böyle bir yanlış yapmaya hakkı var mı?
Başta da söylediğim gibi, Hükümet ve ekonomi yönetimi bugün de kriz derinleştiği halde işi ciddiye almıyor ve bir istikrar programı yapmıyor. Ekonomi kritik eşiğe geldi.
İthal girdiye bağımlı üretim yapısı, GSYH''nın yüzde 6''sına ulaşan cari açık, dış borçlanma maliyetinin artması, yabancı yatırım sermaye girişinin durması ve tersine çıkması, raiting notumuzun aşırı spekülatif -yatırım yapılamaz- seviyesine inmesi ve temerrüt riski, sürdürülemez eşiktedir. Seçim arifesinde popülist politikalarla bu tablo daha da kötüleşebilir.
Ekonomik krizler halkın refahını düşürmekle kalmaz, siyasi sorunlar da doğurur. Dikkat etmek zorundayız.
Türkiye, bugüne kadar yalnızca 1958 yılında dış borçlarda ödeme sorunu yaşadı ve moratoryuma gitti. Arkasından darbe geldi.
Türkiye, yüksek enflasyon yaşadı ve fakat hiper enflasyon yaşamadı. Bundan sonra da eğer önlem alırsak yaşamayız. Ama yanlışlara devam edersek hiper enflasyon riski de oluşur.
Dünyanın geçmişinden ders almalıyız. Çünkü krizler çözülse de halka maliyeti yüksek oluyor.
2018 Ağustos ayı ortasında Venezuela''da 1 kilo etin fiyatı 9,5 milyon bolivar idi. Bu ülkede enflasyon oranı; 2018 yılında yüzde 130 bin, 2019''da yüzde 9 bin 585, 2020''de yüzde 2 bin 960, 2021''de yüzde 686,4 oldu. 2022''de yıllık enflasyon yüzde 155,8''e geriledi. Aynı ayda Türkiye de Yİ-ÜFE 157,69''dur.
Ama krizin tahribatı yüksek oldu. Haziran ayında Deutschebank ve Citibank, Venezuela hükûmetinin borçlarını ödeyememesi nedeniyle 1,4 milyar dolarlık altın rezervine el koydu. 2,3 milyon kişi ülkeyi terk etti. İlaç ve gıda kıtlığı yaşanıyor.
Almanya da 1921-1923''te hiper enflasyon yaşadı. 2022 Ekim ayında aylık enflasyon oranı yüzde 29 bin 500 oldu. Halk sefalet yaşadı. Arkasından 1923-1925 yılları arasında Ruhr Vadisi, Fransa ve Belçika tarafından işgal edildi. Bu olaylar Almanya''da aşırı sağcı hareketlerin büyümesine katkıda bulundu ve Dünya Hitler faşizmini yaşadı.
Macaristan''da 1945 ve 1946 boyunca hiper enflasyon yaşandı. 1946 yılında enflasyon oranı yüzde 41,9 katrilyon oldu. 1947''de komünistler güçlendi. Muhalifler sürgüne gönderildi. 1956''da Ruslar, Budapeşte''yi işgal etti. Macar halkının 50 yılı kayboldu.
Zimbabve''de 2008''in Kasım ayında enflasyon oranı ayda yüzde 79 milyar oldu. Ekonominin çökmesi insanları, su ve elektrik kesintileri, bankalar, benzin istasyonları ve büyük gıda sıkıntısı nedeniyle marketler önünde oluşan kuyruklarla yaşamak zorunda bıraktı. Uygulamada Güney Afrika randı ve ABD doları kullanıldı. Zimbabve halkı halen açlık sınırında yaşıyor.
Türkiye''de Aralık ayında baz etkisi ile enflasyon yüzde 80 veya altına düşer. Ama ekonomi o kadar kırılgan bir yapıda ki, hükümetin bir yeni yanlışı, bizi dış borçlarda temerrüde ve hiper enflasyona götürebilir.