Ekonomide taşlar yerinden oynadı...
Avrupa Komisyonu Başkanı Josè Manuel Barroso, Avrupa’nın artık eski Avrupa olarak kalamayacağını, bugünkü işsiz sayısının sürdürülemez olduğunu, ekonomik anlamda yeni bir durum oluşturmak gerektiğini ifade etti. Aslında bu yaklaşım, Türkiye için daha doğrudur. Zira sebebi ne olursa olsun, 2003’ten bugüne kadar aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi Türkiye, 495 milyar dolar dış ticaret açığı verdi, bu açığın bir kısmını turizm gelirleri ile kapattık... Geriye 10 yıl 7 ayda 384 milyar dolar cari açık kaldı. Bu sene cari açık artarak, ilk 7 ayda 42 milyar dolara ulaştı. Bu sonuçlar hiçbir şekilde izah edilemeyecek ve sürdürülemez sonuçlardır.
Maalesef, bugünkü ekonomi yönetimi Türkiye’nin küresel süreçte ortaya çıkan, tasarruf eksiği, cari açık ve istihdam gibi temel sorunları çözmek yerine, bunları yönetmek gibi bir dönülmez yanlışın içine girdi. Bu sorunların olumsuz etkileri kısa sürede görünmüyor ve fakat uzun dönemde topluma kötü miras olarak yansıyor. Bu nedenle, ekonomide bugün etkileri piyasaya ve topluma yansımayan ve fakat uzun dönemde toplum için potansiyel risk taşıyan ekonomik sorunları öncelikli tartışmak gerekir.
Aynı paralelde bundan sonra cari açığı tartışmak nafile yere zaman kaybıdır. Yalnız biz değil, bütün dünya Türkiye’yi, ticari açık açısından dünyanın en riskli ülkesi olarak görüyor, en kırılgan ekonomi olarak tarif ediyor.
Şimdi Barroso’nun söylediği gibi, geçmiş yıllarda IMF başkanının söylediği gibi artık, Avrupa’da, ABD’de ve tüm dünyada yeni bir dünya düzeni ve toplumsal refah için ekonomiye farklı bir yaklaşım anlayışı gerekiyor. Biz ve diğer gelişmekte olan ülkeler için en uygun yaklaşım, dış ekonomik ilişkilerde çıkarlarımızı en iyi koruyacak “Ulusal kalkınma politikaları” dır.
Ulusal politikalar kapsamında, cari açığın önlenmesi, iktisat politikalarında, faiz ve kur politikasında, köklü değişiklikler gerektirir. Her şeyden önce, Türkiye şartlarında kur baskısı yaratan sıcak parayı kontrol etmek, sıcak parayı yabancı yatırım sermayesi olarak kanalize etmek ve Türkiye piyasa şartlarına uymayan dalgalı kur politikası yerine bir zaman aralığı içinde “reel kuru gözeten” , “kontrollü kur sistemi” ne geçmek gerekir. Alınacak önlemlerin başarısı ve maliyetlerin en aza indirilmesi için bir geçiş dönemi gerektirir.
Buna rağmen bu geçiş yılı süresince, özellikle Türkiye’nin dış borç yükünde bir artış açısından, üretimde aksama açısından ve istihdam açısından önemli maliyetler ortaya çıkacaktır.
Küresel süreçte hiçbir ekonominin dışa kapanma veya ithal ikameci politikalar uygulamasına imkân yoktur. Buna rağmen Türkiye’nin cari açık kıskacından kurtulması için sanayide kullandığı ithal ara malı ve hammadde payını, ciddi bir planlama ile en aza düşürmesi gerekir.