Ekonomide güven bunalımı (10 Haziran 2014)
Mısır’da Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Seçime katılma oranı yüzde 47.5 oldu. Halkın çoğunu dışlayan böyle bir seçim, ekonomik ortamı ne kadar güvenli kılar? Bu ortamda kim Mısır’a yatırım yapar?
Suriye’de de bazı bölgeler dışlanarak yapılan seçimde yeniden Esad seçildi. Bu seçim Suriye’deki dikta rejimin aklandığını göstermez. Elbette ki bu şartlarda silahların gölgesinde kimse Suriye’de uzun dönemli yatırım yaparak risk almak istemez. Ekonomi spekülatif ekonomi olarak devam eder, yeraltı ekonomisi hakim olur.
Ukrayna’da Pazar günü gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Petro Poroşenko seçmenin yüzde 55,9’unun desteğini alarak ilk turda seçildi. Ne var ki bu Ukrayna’da Rusların körüklediği iç kargaşa bitmedi. Bugün için hiçbir sermaye sahibi Ukrayna’da aynı şekilde yatırım yapmak, uzun dönemli risk almak istemez.
Türkiye Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Borsaları Birliği(TOBB ), Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK), Türkiye İşçi Sendikaları Federasyonu (TÜRK-İŞ), Memur Sendikaları Konfederasyonu (MEMUR-SEN), Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (HAK-İŞ) Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu (TİSK) temsilcileri, Başbakan Erdoğan’a ortak bir bildiri sundu. 6 örgüt, Başbakan’dan “siyasi ortamın yumuşamasını” istedi... Örgütlerinin, her görüşten, inançtan ve etnik gruptan üyelere sahip olduğu vurgulanan bildiride, “Milli iradenin elindeki yetkiler ve takdir yetkisi Devlette bürokrasiye devredilmemelidir” denildi.
Bu bildiri zımni olarak, devlet gücünün siyasi iktidar tarafında ele geçirilip kötüye kullanıldığını, devletin siyasi anlamda tekelleştiğini ifade etmektedir. Rusya’da 1917 ihtilali ile önceleri hızlı büyüme sağlandı. Sonraları devlet Komünist Parti içinde tekelleşince, büyüme düştü ve dağılma başladı. Patron, işçi, memur ve esnafı temsil eden bu örgütler, neden siyasi ortamda yumuşama istiyor? Çünkü bugünkü siyasi ortam gerildikçe Türkiye’de ülke riski artacak... Ciddi yabancı yatırım sermayesi gelmeyecek, yerli ve yabancı sermaye bu yüksek risk ortamında yatırım yapmak istemeyecek, uzun dönemde üretim artmayacak ve arz-talep dengesi bozulacaktır. Kalkınma yerine geri gidiş başlayacaktır.
Türkiye’de büyüme son üç yıldır yüzde 4’ün altında seyrediyor. Bu şartlarda siyasi gerilim arttıkça, büyüme de düşecektir. Türkiye 400 milyar dolara ulaşan dış borçlarını bu büyüme oranları ile ödeyemez. Her yıl artan bir milyon nüfusa yeni iş sağlayamaz. Ana Muhalefet Partisi de ülke riskini artırıyor. Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Kürt sorununa yönelik 17 maddesini açıklayamadı. Bir televizyon programına katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kürt sorununun çözümü konusunda CHP’nin 17 maddelik manifestosu olduğunu hatırlattı. “Kürt sorununun çözümü için ilk üç şey nedir” sorusuna Kılıçdaroğlu, birincisi, “Seçim barajının kaldırılmasıdır” diyerek barajın nasıl kaldırılacağını açıkladı. “İkincisi nedir” diye sorulunca Kılıçdaroğlu “Şu anda aklımda değil, bilseydim hepsini getirir burada konuşurduk” dedi.
CHP, Türkiye’nin Ana Muhalefet Partisi ve alternatif iktidar partisidir. Genel başkanı olduğu partinin 17 maddelik manifestosundan yalnızca bir maddeyi söyleyebilen ve gerisini hatırlamıyorum diyen bir genel başkan nasıl güven verebilir. Bu şartlarda CHP iktidara nasıl alternatif olabilir? Elbette Başbakan, Kılıçdaroğlu ile dalga geçer ve halk da Kılıçdaroğlu’nu hafife alır.
Her halde dünya ve Türkiye siyaset tarihinde bu kadar büyük skandal yoktur. Tam Cumhurbaşkanlığı seçim öncesinde ve Türkiye’nin en kritik dönemecinde böyle bir skandal yalnızca partiyi değil, Türkiye’yi de vurmuştur. Böyle bir skandal Başbakana yaramıştır. Kılıçdaroğlu’nun bu şartlarda “yapamıyorum” diye özür dileyerek ayrılması lazımdır. Aksi halde Türkiye iğne deliğinden geçerken, laik düzeni bozmaya çalışanlara hizmet etmiş olacak ve tarih önünde sorumlu tutulacaktır.
Laik demokratik düzenin geleceğini riskli gören hiçbir yatırımcı ciddi adım atmaz.