Ekonomide duyarsızlık
Merkez Bankası, reel kur endeksi hesaplıyor. Merkez Bankası bu hesabı 2003 baz yılına göre yapıyor. Ayrıca gelişmiş, gelişmekte olan ülkeler ve ortalaması olarak hesaplıyor. Bu endeksler, Türkiye’deki fiyat seviyesinin dış ticaret yaptığımız ülkelerdeki fiyat seviyesine oranıdır. Bu oran geometrik ortalama olarak hesap edilmektedir. Ortalamaya 22 gelişmiş ve 15 gelişmekte olan ülke girmektedir.
Merkez Bankası reel kur endeks değeri 100’ün üstüne ise TL, aynı oranda değerli demektir. Başka bir ifade ile, Türk mallarının yabancı mallar cinsinden fiyatı yüksek demektir.
Merkez Bankası en son 14 Ocak 2014 tarihli reel kur endeksini açıkladı. 14 Ocak’ta TÜFE bazlı ortalama reel kur endeksi yüzde101.23’tür. 14 Ocak 2014 tarihinde dolar kuru 221.69’dur. Yani 14 Ocak’ta TL hâlâ yüzde 1.23 oranında değerlidir.
Diğer ülkelerin ocak ayı enflasyon ortalamasını bilmiyoruz. Türkiye’de ise Ocak ayında TÜFE oranı yüzde 1.98 oldu. Bu farkı farazi olarak yüzde 1 kabul edersek, bu demektir ki, reel kur endeksi hesabına göre Ocak ayı sonunda dolar kurunun yaklaşık olarak 2.27 lira olması gerekir. 31 Ocak’ta dolar kuru da 2.27 idi. Yani bu fiyatta reel kur dengesi sağlanmış demektir.
Sonuç olarak, kurların bugünkü seviyesi normal seviyelerdir. Geçmiş yıllarda kurlar, sıcak para ve Merkez Bankası tarafından baskı altında olduğu için TL, aşırı değer kazandı. Bu nedenle yerli mallar yabancı mallar karşısında fiyat açısından rekabet edemedi. Üretimde kullanılan ara malı ve ham madde daha ucuza geldiği için, içeride fabrikalar kapandı ve üretimde ara malı ve ham madde olarak ithalat oranı yüzde 70 oldu.
Bugün kur dengeye geldi... Artık ithal ara malı ve ham madde yerine içeride üretmek daha avantajlı oldu. Ne var ki ara malının bir kısmı zorunlu olarak ithal ediliyor. Çünkü içeride aynı teknoloji yok. Büyük bir kısmı ise içeride üretilebilir. İthalat yerine ikame edilebilir. Bunun için fabrikaların devreye girmesi ve yeni yatırımların ve ilave yatırımların yapılması gerekir. Nereden bakarsanız bakın bu süreç birkaç yıl alır.
Bu noktada Hükümetin devreye girmesi, süreci hızlandırması ve içeride ikame ara malı ve ham madde üretimine ayırıcı destekler vermesi gerekir.
2014 yılının zor bir yıl ve hatta bugüne kadar yaşadığımız en zor yıl olacağı açıktır. 2014 enflasyon oranı yüzde 12’nin üstüne çıkabilir. Dış borçlarda sorun çıkabilir.
Özellikle, 130 milyar dolar tutan bir yıldan kısa vadeli dış borçların çevrilmesinde zorlanabiliriz. Bunun bir nedeni çıkan yabancı sermaye değil, gelmeyen yabancı sermaye olacaktır. Kurlar bu seviyeye gelince, düşük kurdan girmiş sıcak paranın bugünkü kurdan çıkması kendi zararına olur. Bu nedenle sıcak para çıkışı yok ve fakat yeni girişler de yoktur.
Dış borçlarda Türkiye’yi zora sokacak ikinci bir neden, büyüme oranının düşük olması ve ekonomide istikrar sorunu yaşanmasıdır. Büyüme oranı dış borç ödeme kapasitesini etkiler. Büyüme oranının düşük olması dış borç ödeme kapasitesini de düşürür. Ayrıca istikrarsız ekonomilerde dış borç bulmak hem daha zor hem de daha pahalıdır.
Son olarak bugünkü siyasi sorunlar da işin tuzu biberi oluyor.
Merkez Bankası faizleri baştan artırmadı... Sonradan etkisi daha az oldu. Şimdi hükümet ekonomide herhangi bir sorun olmadığını, bu nedenle de herhangi bir önleme gerek olmadığını söylüyor. Bu noktada ekonomi sorunlardan daha çok siyasi hedefler, mahalli seçimler ön plana çıkıyor. Bir önlem almak siyasi açıdan bir sorun olduğunu kabul etmek demektir. Ne var ki geç önlem almanın ülkeye ve halka maliyeti daha yüksek olacaktır.