Ekonomi yabancıya teslim edilirse...
İktisat politikaları iki tarafı kesen bıçak gibidir. Eğer ekonominin içinde bulunduğu konjonktür, piyasa yapısı ile üretici-tüketici gibi iktisadi ajanların tepkileri ve beklentileri hesap edilmez ve dikkate alınmaz ise, ters tarafı daha çok keser.
2001 krizinden çıkış için IMF ve Kemal Derviş’in hazırladığı ’’Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’’ekonomik yapıyı dikkate almadan, hazır reçeteler şeklindeydi. Bu program, dünya para bolluğunu da arkasına alarak birkaç yıl istikrar için yararlı oldu ve fakat çekirdek enflasyonu yok edemedi. Sıcak paraya kontrol getirmediği için de ekonomi spekülatif sermaye ve finans sektörüne teslim edildi.
Bu program orta vadede büyüme sağladı... Ancak bu büyüme ülkenin geleceğini tüketmek gibi ortaya telafisi imkansız bir maliyet çıkardı. Çünkü büyüme ithalata bağlı ve bunun içindir ki istihdam yaratmayan tersine işsizliği artıran bir büyüme şeklinde oldu. Son yıllarda büyümenin de pili bitti.
3 yıllık bir program olmasına rağmen 12 yıldır uygulanan aynı programın ortaya çıkardığı sorunlar ve bugünkü maliyet tablosu şöyledir:
1) 2000 yılında TÜİK’in ilan ettiği ve yüzde 6.5 olan işsizlik oranı, bugün yüzde 9.9 oldu. Eğer “iş aramayan ve çalışmaya hazır olan” işsizleri de katarsak, 2000 yılında yüzde 10.9 olan fiili işsizlik oranı 2013 yılında yüzde 15.3’e yükseldi. Fiili işsizlik oranı ile ilgili detaylı tablo ve bilgiyi isteyen okuyucum Web sayfamdan takip edebilir.
Aşağıdaki tablodan görüleceği gibi, kriz yılları hariç, Türkiye’nin büyüme yıllarında da işsizlik oranı da arttı. Bunun nedeni ithalata bağımlı büyümedir. Eğer üretimde kullandığımız ara malı ve ham maddeyi içeride üretseydik, elbette büyüme ile birlikte istihdam da daha çok artacak ve işsizlik oranı da düşecekti.
2) Ekonominin temel dengesi, tasarruf-tüketim, tasarruf-yatırım dengeleri bozuldu. 2000 yılında özel tasarrufların GSYH’ya oranı yüzde 25 iken 2012 yılında yüzde 13’e düştü. 2012 yılı tasarruf yatırım açığı da GSYH’nın yüzde 7.7’si kadar oldu. Bu açık dış kaynakla sağlandığı için aynı oranda cari açığa yol açıyor.
3) 2001’de yine IMF önerisi ile başlayan dalgalı kur politikası ve düşük kur politikası otomatik olarak, ithalata bağlı büyüme yarattı. Türkiye 2001 yılında 3 milyar 750 milyon cari fazla vermiş iken, 2001 yılında 0.6 milyar dolar 2013 yılında ise 60 milyar dolar cari açık verdi. 2001 yılı ile 2013 yılı arasında geçen 13 yılda Türkiye’nin ortaya çıkan cari açık toplamı 403 milyar dolar oldu. Bu açık bir yıllık milli gelirimizin yarısıdır ve Türk ekonomisinin 6 ay süreyle tamamıyla yabancıya çalıştığını ifade ediyor.
4) Tasarruf açığı ve cari açığın bir sonucu olarak Türkiye’nin dış borç stoku da hızla arttı... 2000 yılında 103.5 milyar dolar olan toplam dış borç stoku, 2013 te 372.6 milyar dolara yükseldi.
Türkiye dış borcu yatırım yapmak için değil, açık kapamak için aldı. Bu yüzden maliyeti daha yüksek oldu.
Bir yıl ve daha kısa vadeli dış borç stoku da 125.7 milyar dolara çıktı. Bu günkü siyasi arena ve kur artışı kısa vadeli dış borç borçların döndürülmesini riske attı.