Eğitimden göz yaşı...

Eğitim bir milletin geleceğidir... Hükümetlerin de ilk işi herkese eğitim hizmeti sağlamak, eğitimde fırsat eşitliği yaratmak ve eğitimin kalitesini artırmaktır. Eğitim ve insani gelişme standartlarının artması, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin hızla kalkınmasına imkan vermektedir.
2000’li yıllardan sonra, uluslararası değerlendirmelere göre Türkiye’nin insani gelişmişlik endeksi ve eğitimin kalitesi düşmüştür.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) yaptığı “İnsani Gelişmişlik Endeksi” nde Türkiye 185 ülke arasında 92. sırada yer almıştır.
Türkiye’de halen okur-yazar olmayan 10 milyon kişi vardır. Oysa sanayileşmeyi tamamlamış ülkelerde artık okur-yazarlık değil, eğitimin kalitesi tartışılmaktadır.
Birleşmiş Milletlere bağlı Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) dünya ekonomisinin % 80’ine sahip toplam 65 ülkede yaptığı “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” (PISA)’var. Bu program kapsamında sondaj yoluyla seçilen 15 yaşındaki öğrenciler üzerinde matematik, metin anlama, fen bilimleri kategorilerinde yapılan sınavlarda, Türkiye bu 68 ülke içinde sondan üçüncü olmuştur.
Çukurova Üniversitesinden, Prof. Dr. İbrahim Ortaş, bu sınav sonuçlarını şöyle değerlendiriyor:
“Dünyanın en kapsamlı ve orta öğretimdeki eğitim kalitesi üzerine yapılan en önemli referans kabul edilen PISA sonuçları eğitim sistemimizin şekillendirdiği çocuklarımız matematik, metin anlama (edebiyat) ve fen bilimleri kategorilerinde nitelikli insan yetiştirmekten uzak görülüyor” ve başarısızlığı da “Eğitim harcamalarının OECD standartlarının altında olmasına, bakanlığın program yapmak yerine İmam Hatip Liseleri, 4+4+4 sistemi ile uğraşmasına, Tükiye’nin ciddi bir eğitim politikasının olmamasına” bağlıyor.
Genel olarak eğitimle ilgili bugünkü sorunlar:
1. Eğitime ayrılan kaynaklar giderek azalmaktadır. Örneğin 1992 yılında konsolide bütçe harcamalarının yüzde 20’si eğitime ayrılmıştı.. Bu pay 1997 yılında yüzde 12’ye geriledi. Bugün de 440 milyar liralık 2014 bütçesi içinde eğitime ayrılan pay 55.7 milyar lira ile bütçenin yüzde 12.6’sıdır.
2. Siyasi görüşler ve eğitimi kullanmak isteyen siyasi guruplar, eğitimde etkinliği de düşürmektedirler. Eğitimi Türkiye’nin ihtiyaçlarına, verimlilik ve etkinlik kriterlerine göre değil, kendi siyasi şartlanmalarına hizmet edecek şekilde yönlendirmeye çalışmaktadırlar. Söz gelimi, İmam Hatip eğitimine daha fazla önem verilmektedir. Buna karşılık günlük olaylardan anlaşıldığı kadarıyla modern eğitime, modern fen bilimlerine ayrılan imkanlar daha dar tutulmaktadır.
3. Siyasi iktidar eğitime yeterli kaynak ayıramayınca, paralı eğitimi teşvik etti. Eğitimin kişiye giden özel faydası yanında topluma giden topluma sağladığı sosyal faydası da vardır. Özel sektör eğitimin sosyal faydasını dikkate almaz. Kârını maksimize etmek için kişiye giden özel fayda kadar kaynak ayırır. Söz gelimi Vakıf Üniversiteleri içinde araştırma görevlisi alıp yetiştiren üniversiteler az sayıdadır. Birçok Vakıf Üniversitesi, kadrolu akademisyen yerine ders ücreti ile çalıştırdığı öğretim görevlisini tercih etmektedir.
Ayrıca, paralı eğitim, eğitimde fırsat eşitliğini ortadan kaldırmıştır. Zira özellikle yüksek öğretimde fırsat eşitliği, parası olan veya olmayana bakılmaksızın toplumda en yetenekli olanlara eğitimin verilmesidir.

Yazarın Diğer Yazıları