Eğitimde devlet boşluğu var

Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, kalkınmanın ön şartlarından birisi insana yapılan yatırımdır(beşeri yatırım). Ayrıca eğitim ve özellikle uzmanlık veren yüksek öğrenimin toplumsal faydası, kişiye giden özel faydasından daha yüksek olduğu için, eğitim hizmeti bir yarı kamusal hizmettir.
Almanya İkinci Dünya Harbi’nden sonra beş yıl içinde kalkındı. Buna ’Erhart Mucizesi’ dediler. Gerçekte ise,Almanya’nın elinde eğitilmiş iş gücü vardı. Kalkınmayı sağlayan bu iş gücüydü.
Bu nedenlerledir ki biz eğitime bu açıdan yaklaşır ve eğitim hizmetini devletin elinden veya devlet kontrolünde yaparsak ancak sonuç alırız.
Şanssızlığımız, son elli yıldır siyasilerin din istismarında yarışmaları AKP iktidarının da eğitime bu açıdan değil, yalnızca ideolojik açıdan bakmasıdır. Bu ideolojik bakış aynı zamanda devletin de eğitimdeki etkinliğini azaltmış ve devletin yaratığı bu boşluğa bazı tarikat ve cemaatler girmiştir.
Devlet yurtlarının kapasitelerinin yetersiz olması nedeniyle, birçok tarikat ve cemaat öğrenci yurdu açtı. İki yıl önce İstanbul’da Kredi ve Yurtlar Kurumu’na bağlı yurtlara başvuran kız öğrenci sayısı 6 bin 200 iken yerleştirilen kız öğrenci sayısı 1100 olmuştu.
Tarikatların ve cemaatlerin yurt içindeki yurtlarında, öğrencilerin serbest düşünme ve yaşam şekline müdahale edildiği yine bizzat bu öğrenciler tarafından dile getiriliyor. Söz gelimi, bir öğrenci bir tarikat yurduna giriş başvurusunda karşılaştıklarını şöyle anlatıyor:
“Yurtta şortla, sıfır kolla gezmek yasaktır. Aileni ancak üç haftada bir ziyaret edebilirsin. Giriş saatimiz yaz uygulaması 7, kış uygulaması 6 dır.”
Aslında bu kadar ideolojik davranmak, gençlerin inancını da zedeliyor. Daha önce Mustafa Mutlu köşesinde yurtta kalan bir kişinin şikayetine yer vermişti.. “Babam 35 senelik bir baş komiserdi. 2006’da şehit oldu. Ev kirası ödeyemediğim için, ilk sene Nurcuların, ikinci sene de Süleymancıların yurdunda kaldım. O yurtlarda kalmadan önce beş vakit namaz kılıyordum. Fakat bu tarikat-cemaat ilişkileri yüzünden namazı bıraktım.”
Türkiye’de uzun yıllar Masonluk suçlandı. Suçlamaya neden olarak, Masonların kendi aralarında dayanışma ve toplumun kalan kısmını dışlama, yani ayrımcılık gösterildi. Sonradan öğrendik ki şartları eşit olanlar arasında, Mason olmak bir tercih sebebi olarak kullanılmış. Buna rağmen Masonluk, Mason olanlar ve olmayanlar arasında ayırım yaptığı için, çağdaş insani değerlere aykırıdır.
Tarikatlarda ise tarikat üyelerine kayıtsız şartsız öncelik tanınır. Ağzınla kuş tutsan, seni tercih etmezler. Uzak dururlar ve dışlarlar. Tarikatların bu kuralı alenidir ve herkesin bu konuda yaşanmış bir tecrübesi vardır. Tarikatlar din ve ahlaki değerler için çalışıyorsa o zaman çıkar peşinde olmamaları gerekir. Bugünkü tartışmalar cemaat ve tarikatların maddi ve makam için ayrımcılık yaptığını ortaya koydu. Bu nedenledir ki maalesef tarikatların dışlama ve ötekileştirme anlayışı samimi inananlara güven vermiyor. Belki de Türkiye’nin bu tecrübeleri yaşaması gerekiyordu.
Biz, Kars ve Ardahanlılar olarak bu sorunu kısmen çözdük. 22 sene önce siyaset üstü ve herkese aynı mesafede olan “Kars-Ardahan ve Iğdır Kalkınma Vakfı” nı kurduk. Ben vakfın başkanı iken, parti meclisine gireceğim zaman vakıf yönetiminden ayrıldım. Aynı şekilde siyasete giren ve milletvekili veya belediye başkanı adayı olanlar da yönetimden ayrıldı. Vakfı herkese aynı mesafede ve hep siyaset üstünde tuttuk.
Kars ve Ardahan’da hem vakıf olarak, hem de işbirliği yaptığımız yardımseverler derneği ile, doğrudan doğruya veya üyelerimiz yoluyla ve yine bulduğumuz yardımseverler yoluyla, üniversitelere, ilçelere çok sayıda kız yurdu yaptık. Bu yurtları üniversitelere ve Milli Eğitim’e bağışladık. Yapmaya da devam ediyoruz.
Demek istediğim; bugün var olan devlet boşluğunu, bu tür cemaat ve tarikatların istismar etmesini önemek için her ilde tarafsız, kimseyi dışlamayan ve gençlerin yaşam tarzına müdahale etmeyen gönüllü toplumsal örgütler doldurabilir.

Yazarın Diğer Yazıları