Dünya ekonomisinde değişme sancısı
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, dünyada ekonomik istikrarı sağlamak, para düzeni getirmek, dünya ticaretini geliştirmek için, 44 ülke ABD’nin Bretton-Woods kasabasında 1944 yılı haziran ayında toplandı. Bir ons (31.10 gr )altın 35 dolara bağlandı. Tüm para birimleri de ABD garantisi altında dolara endekslendi. IMF ve Dünya Bankası kuruldu. 1947’de biz de bu sisteme katıldık.
Dolara bağlı para sistemi zamanla piyasalarda gerilim yarattı.. Çünkü dünyada dolar miktarı arttı. Petrol krizinden sonra 1971’de ABD, doları altına endekslemekten vazgeçtiğini açıkladı. Sistem çöktü.
Bizdeki 2001 krizine, IMF’nin şart koştuğu sabit kurt sistemi neden oldu. 2000 yılında dolar kuru MB tarafından program gereği yüzde 20 artırıldı. Enflasyon ise yüzde 39 oldu. Piyasa gerildi. Kriz oldu. Bizim gibi tarafsız iktisatçıların uyarıları fayda vermedi.
Ne var ki IMF yine devreye girdi.. Bu defa sabit kurun 180 derece tersi, dalgalı kur sistemini şart koştu. Bugüne kadar verdiğimiz 400 milyar dolar cari açığın, biriken 360 milyar dolar dış borcun, artan işsizliğin ve üretimin ithalat bağımlı bir yapı kazanmasının nedeni bugün de devam eden o zamanki IMF programıdır. IMF’nin güçlü ekonomiye geçiş programı kısa dönemli enflasyon için düşünülmüş ve fakat üretim, istihdam ve rekabet ayağı olmayan tek taraflı bir programdı... Şimdi bu programın getirdiği sorunlar ekonomiyi yeni bir krize doğru götürüyor.
Küreselleşme ve spekülatif sermayenin hakimiyeti, dünyada reel dengeleri bozdu. Ülkeler arasında ve bir ülke içinde gelir dağılımını bozdu. ABD’de işler iyi gidiyorsa, borsalar düşüyor... Kötü gidiyorsa borsa artıyor. Şimdi her şey ABD Merkez Bankası FED’in dünya kumar masasına dolar vermesine bağlı.
ABD’de ve AB’deki finansal kriz de ders olmadı. Ders olmasını yine spekülatif sermaye engelledi.
Örnek olarak, önceki IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn, “Global Finansal Sistem erimeye başladı” demişti. Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick “Yeni küresel ekonomi için çağdaş bir çok taraflı sistem gerekiyor’’şeklinde konuşmuştu. O zamanki İngiltere Başbakanı Gordon Brown, Avrupa Birliği zirvesinde ” Yeni bir finansal kriz yaşanmaması için Dünya finans sisteminde reform yapalım’’demişti.
Kriz sırasında küreselleşmeye kurallar konabilirdi. Yeni bir dünya para sistemi kurulabilirdi. Yapılmadı. ABD para bastı, bazı bankaları kurtardı. Ancak aynı kriz bugün dünyayı daha çok tehdit ediyor.
Herkesin iyi anlaması gerekiyor ki, spekülatif sermayenin dünya ekonomisine hakimiyeti artık sürdürülemez konuma gelmiştir. Küresel sistemin değişmesi, kurallara sokulması ve yeni bir para sisteminin kurulması zorunlu hale gelmiştir.
Maalesef Türkiye, yukarıda açıkladığımız cari açık, dış borç, işsizlik ve üretimin ithalata bağımlı hale gelmesi nedeniyle bu süreçten en zararlı çıkan ülke olmuştur.
Bunun nedeni, spekülatif sermayedir.
Bugüne kadar Başbakan ve bakanlar, “Türkiye’ye şu kadar yabancı yatırım sermayesi geldi” diye övündüler. Yatırım sermayesi dedikleri, borsaya gelen sıcak para. Bankaları ve kârlı işletmeleri satın almaya gelen spekülatif sermaye, hedge fonlar gibi sermayedir. Şimdiye kadar reel sektörde yatırım yapan bir sermaye olarak İzmit’te bir otomotiv fabrikası var. AKP iktidarında bundan başka reel sektörde yapılan bir yatırım yoktur.
Türkiye’ye gelen yabancı yatırım sermayesi denilen bu sermaye küreselleşme sürecinde de hangi sermayenin serbest dolaştığını da açıklayan bir olgudur. Maalesef küreselleşme yalnızca bu spekülatif sermayeye yaradı. İşgücü dolaşmadı. Reel yatırım sermayesi aynı hızla dolaşmadı.. Ve bu spekülatif sermaye, sistemde terör etkisi yaptı.
Bunun içindir ki ekonomide yeni bir dünya düzenine en fazla bizim ihtiyacımız var.