“Dinime dahleden!”
Hürriyet gibi bir gazetede yıllarca başyazarlık yapmış ve vekil olmuş bir kişinin “Dinime küfreden bari Müslüman olsa” demesinden sonra bazı siyaset ve kalem erbabı, kendilerince uygun gördükleri zeminde aynı terkibi kullanarak fahiş bir hataya imza atıyor.
İşin aslına ulaşmak için sözün gerçek sahibine müracaat etmek gerekiyor.
Bunun için de Peygamberimizin döneminde olmayan şeylerin bidât sayılması gerektiğini savunan Kadızadelilerden de kısaca söz etmek gerekir.
Hüseyin G. Yurtaydın’ın belirttiğine göre, “IV. Murat döneminde Ayasofya Camisi vâizliğinde bulunan Kadızade Mehmed Efendi ve taraftarlarının bazı aşırılıkları toplumda rahatsızlık yaratınca, Sadrâzam Köprülü Mehmed Paşa, devrin ileri gelen bilginlerini huzuruna davet ederek, Kadızadelilerin ileri sürdükleri görüşlerin doğruluk derecesi hakkında onlardan bilgi almış.
Davet edilen bilginler, Kadızadelilerin görüşlerinin bâtıl olduğunu, fitne çıkaranların cezalandırılması gerektiğini belirtmişlerdir. Durumu Padişahla da görüşen Mehmed Paşa bunların elebaşlarını Kıbrıs’a sürmüş, bundan sonra ortalık yatışmıştır.”
Yurtaydın’ın Naima’dan naklettiği, Kadızadelilerin görüşlerini savunan bir vâizle yaşanan şu diyalog da bunların bağnazlığını açıkça ortaya koymaktadır:
“Kaşık kullanmak bir yeniliktir. Bu konuda ne dersiniz?” Vâizin cevabı şudur: “Yemeği elleriyle yesinler.” Aynı kişi bu defa “Peki kaşıkçı esnafı ne yapsın o zaman” deyince, vâiz, “Başka iş tutsunlar” der.
Bunun üzerine aynı kişinin “Peygamber zamanında çakşır ve don yoktu. Şu hâlde sizlere göre bunları giymek bir bidâttir, yeniliktir. Onları da kaldırır mısınız” sorusuna vâiz “Evet, menederiz, peştamal kuşansınlar” diye cevap verir.
Soru sahibi dayanamayarak, “Efendiler, halk-ı âlemi soyup, baldırı çıplak çöl Arabı kıyafetine sokmak istersiniz” demekten kendini alamaz (Türkiye Tarihi, Cilt III, s.280).
Yurtaydın’ın belirttiğine göre, halk, büyük çoğunluğu ile iyi-kötü ayırt etmeksizin, Peygamber döneminden sonra benimsenmiş bütün yenilikleri kaldırmak isteyen Kadızadelilerin görüşlerini benimsememiş, üstelik devrin ünlü bilgini Kâtip Çelebi’nin deyimiyle, “bu ahmakları” alaya almaktan çekinmemiştir.
Sözü mecburen biraz uzattık.
Şimdi Kadızadelilerin bağnazlığını eleştiren, asıl adı Hasan Çelebi olan büyük hiciv ustası Bahây-i Küfrî’nin (Ö.1660) Kadızadeliler hakkındaki meşhur iki dizesini hatırlatalım:
“Gerçi kim nefse uyup etmedeyiz sehv ü hata
Biliriz cürmümüzü etmeyiz inkâr asla.
Gam değil ayıbımızı söylese daim âda,
Kâiliz haksöze biz gerçi Bahaî amma,
Bize mülhid diyenin kendüde imân olsa,
Dahl iden dinimüze bârî Müselmân olsa.”
Yani:
“Bize dinsiz diyenin kendinde imân olsa,
Dinimize karışan bâri Müslüman olsa.”
Evet, sözün aslı budur.
Bahây-i Küfrî, “Bize dinsiz diyen, dinime karışan bari Müslüman olsa” diye dert yanmakta, bugün bu sözü nakleden kimileri ise ısrarla, “Dinime küfreden bari Müslüman olsa” demektedir.
Bir Müslüman hiç bir başka Müslüman için, “Dinime küfreden bari Müslüman olsa” temennisinde bulunur mu?
İnsan bir Müslüman’ın dinine küfretmesini isteyebilir mi?
Müslüman kendi dinine niye küfretsin?
Küfretsin de dinden mi çıksın?