Din-Bilim ve Bitmeyen Kavga
Okumanın önemini anlatıyor önce Faik Acar, okuma sanatına değiniyor, İslam peygamberinin okuma ve bilime verdiği öneme değiniyor. Sonra kitap... Kitap okumanın ve okumamamın sonuçlarını seriyor önümüze. Dünya kitap haritasını da açıyor önümüze, Türkiye bu haritada karanlık gözükmekte.
Sonra analitik düşünme ve kaliteli insan konusu... Kalifiye insan değil, kaliteli insan olmak gerek, savında yazarımız. Peki ne demek bu? Kalite, özelliklerin ya da niteliklerin bir üst kümesi. Kaliteli insan, neyi, ne zaman, nasıl ve ne şekilde yapacağını bilen insan. Muhakeme kabiliyeti olan ve bunu köklü bir bilgiye yönlendiren insan.
Faik Acar, karakter, kimlik, kişilik, parlak zekâ, süper beyin, bağnazlık ve vicdan kavramları üzerinde de genişçe duruyor.
Ahlak konusu da Acar'ın irdelemeleri arasında, burada Râzi'nin ahlak felsefesi düşüncelerini aktarıyor. Râzi, ahlakı dinle değil, akılla temellendiriyor; tıp, geometri, astronomi ve felsefe kitaplarının kutsal addedilen kitaplardan üstün olduğunu öne sürüyor.
Vee sıra geliyor eğitim içindeki eğitimsizliklere, bazı kitaplardaki bilim dışı söz ve yazılara. Örnekleyelim:
Kedi mırıl mırıl zikir çekiyormuş. Beyaz atlara binen melekler İslam düşmanlarını öldürüyorlarmış. Sonuçta cariyeler de köle statüsündeymişler, padişah isterse onlarla karı-koca hayatı yaşayabilirmiş, çünkü İslam Hukukuna göre onlar malmışlar (bu arada yazarımız Osmanlı'da köleliğin 18. yüzyılda İngilizlerin verdiği sert bir nota sonucu kaldırıldığını da aktarıyor). Askerlerin görevi günahlardan kaçınmakmış. Ve rızık tilkiden kaçarmış çünkü tilki çok zeki hayvanmış.
Evliyalar ışık hızı ile hareket edermiş.
Kadın erkek nasıl eşit olabilirmiş, fiş prize eşit nasıl olurmuş.
Ve acı gerçekler:
-Türkiye'de 18. yüzyılın sonunda dek yalnızca 80 kitap basılmış.
-Halkımız, gençlerimiz İbn Sina'nın ya adını duymamış ya da düşüncelerinden bihaber.
-Padişahcılar, padişah analarının Türkçe bilmediğini bilmezler.
-Hazreti Muhammed'in kavminde yalnızca 17 kişi okuma biliyordu.
"Bu kültür bilim üretmez" diyor yazarımız ve bilimle din'in eşdeğer olamayacağına dikkati çekiyor. "Din'in içinde kalarak din kavranamaz" savını da ortaya atarak Türkiye'nin "Yerli ve yürekli Martin Luther'ler beklediğini" söylüyor yüreklice (katılın katılmayın bu görüşlere ama ne olur, okuyun, düşünün ve sorgulayın).
"Dindarlık kirlendi" diyor Faik Acar ve imanın bir bilgi işi olduğuna dair uzun izahlarda bulunuyor. İslam'ın ilk emrinin salt oku değil, oku ve bil olduğunu, işin "bil" yanının kasten göz ardı ettirildiğini örnekliyor. "Din bilimi içermez, bilim din'i içerir" vurgusu da var bu kitapta.
Ömer Hayyam'a ise bu kitapta uzun bir bölüm ayrılmış, cesur sorgulama ve iğnelemelerine yer verilmiş. Okuyana, anlayana, sorgulayana, neler var neler.
Faik Acar, Berfin Yayınları arasından çıkan "Din-Bilim Bitmeyen Kavga" adlı kitabında Diyanet İşleri Başkanlığı'na vermiş olduğu upuzun bilimsel izahlı bir dilekçesini de koymuş. Burada Kur'an'ın ana dilde okunmasının gereği ve önemi vurgulanıyor, bu bağlamda örnekler veriliyor, bunlardan birini ben de aktarayım. Endülüs Kumandanı Muhammed bin Tumart, Kur'an'ı Berberi Türkleri'nin diline çevirterek öylece okutmuş, Arapça Kur'an okumamışlar onlar.