"Devlet"le kavga eder görünüp "vatan"a kast ediyorlar…
Türkiye'nin en kapsamlı "faili meçhuller" davası yargılanan sivil-asker bütün sanıkların beraatiyle sonuçlandı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin "katil" olarak suçlandığı en büyük davayı açanlar, davanın açılmasını sağlayan "istihbari verileri(!)"ni bulan-çıkaran-derleyen-toplayan-dosyalaştıranların "FETÖ" güdümünde çalıştığı ortaya çıktı.
Bu tür "karanlık operasyonlar"ın, "emniyetteki FETÖ yapılanmasının" marifeti olduğu daha 1991'de raporlanmıştı; durdurulmayınca her geçen yıl sicilleri biraz daha kabardı.
Yetmedi.
Bütün bunlar olurken, tam da "faili meçhuller" üzerinden Türkiye'nin başına çorap örülmeye çalışıldığı günlerde "Atatürkçü, Cumhuriyetçi, Milliyetçi subay-askerler"in üzerine yıkılmak üzere peş peşe meydana gelen, şaibeli çıplak gözle bir fark edilen "katliam", "cinayet" ve "suikast"lerin perde arkasında da "FETÖ" denilen yapılanmanın olduğu anlaşıldı.
Bir taşla iki kuş.
Yok yok; kuş sürüsü;
Zira, "devlet"i; "Dersim"de "katil" ilan eden, "Diyarbakır"da "katil" ilan eden, "Roboski"de "katil" ilan eden "dil"in bir numaralı sponsoru da yine bu yapılanmaydı.
***
Bunları niye mi hatırlatıyorum?
Büyük düşünün!
Mesele sadece, bugüne kadar kuyruğuna takıldığı bütün kişi, kurum ve yapıların, günün sonunda "vatan-millet-devlet düşmanı" çıkmış olmasının "tesadüf" yahut "talihsizlik" sayılamayacağı ortada olan bir kadının densizliği, hadsizliği, pervasızlığı, cüreti meselesi mi yani?
***
İktidara eklemlenmiş bir kadının "katil devlet" söylemini, hukuki gerekleri açısından muhalefete eklemlenmiş bir kadının "katil devlet" söylemiyle kıyaslamak, emsal göstermek de bir itiraz, bir sorgulama şekli olabilir.
Ama bana kalırsa sorgulanması gereken;
"Hocaefendisine" edilen sözleri, kendisine edilmiş gibi incitici bulan, kendisini "FETÖ" denen yapılanmanın başıyla öylesine özdeşleştirmiş olan bir kadının "seri katil devlet" söylemine rağmen, o devletin yöneticilerince hâlâ el üstünde tutularak türevlerine "emsal" oluşturuyor olmasıdır!
Devleti "seri katil" ilan etmiş bir kadının, Cumhurbaşkanı'nın birçok gezisinde, uçakta hemen yanıbaşındaki koltuğunu koruyabildiği yerde, tıpkı onun gibi vaktiyle "Hocaefendisini" cansiparane savunmuş bir başka kadının da devlete "katil" demesini garipsememek gerekir. Hatta "katil devlet" söylemi "öncüsü"ne kıyasla daha insaflı(!) bile sayılabilir! Asıl olan bu dilin nerden beslendiği, nasıl hâlâ beslenebildiğidir!
***
Bir de kalkmışlar, devleti katliamla yaftalayarak işledikleri "suçlara" karşı savunmalarında "vatan"ı kullanıyorlar.
Farz-ı mahal doğrular, kutsal olan bir tek vatan…
Sanıyor musunuz ki, "devlet"i "katil" ilan etmenin doğuracağı siyasi sonuçların elde-avuçta vatan da bırakmayacağını hesap etmiyorlar!
Ayık olun
Bu coğrafyada hayli klişeleşmiş dolayısıyla kimsenin artık "yemeyeceği" bir yöntemdir ama yine de ısrarla denenir;
"Olmaz"lar, bahse konu her neyse onu "en olmaz" sayanlar eliyle "olur"laştırılırlar.
PKK'nın cani başı, onu bir kaşık suda boğmaya hazır olan bir iktidar döneminde idamdan kurtarılır, İslam "dindar bir Cumhurbaşkanı" döneminde ılımlılaştırılır gibi, gibi…
Dolayısıyla, eğer bir gün "FETÖ"yle mücadeleden müzakereye "resmi geçiş" yapılacak olursa, hemen arifesinde bunun zemini hazırlama işi de "FETÖ'ye herkesten daha karşı" olduğunu iddia edenlere ihale edilir! Misal, "Hapishaneyle, savcıyla polisle bu olayı çözmek değil dönüştürmemiz lazım" filan dedirtilir;
Ayık olun!
SORU-YORUM
Kahramanmaraş Necip Fazıl Şehir Hastanesi, Doğu Anadolu Fay Hattı üzerine inşa edilmiş. Acaba, bu araziyi imara açan arkadaşlar, fay hattı üzerine hastane inşaa edilmesi için gerekli izin ve onayları verenler, toplu halde Nevzat Tarhan'dan "danışmanlık" hizmeti mi aldılar? Toplum olarak bizi sürüklendiğimiz seküler, dünyevi iklimden döndürüp, hasta olduğumuz vakit "ölümle yüzleştirmemize" yardımcı olmayı mı amaçladılar!
Tavır budur…
Lafla peynir gemisi yürümez… Fikir çatışması, ideolojik tartışma, düşünce ayrılığıya, haince bir dili meşrulaştırmanın farklı şeyler olduğunun idrakiyle, bu dilin kullanıldığı yayın ve kanallara çıkmama, bu "operasyon"un parçası olmama kararı alan Ahmet Yavuz'u kutluyorum. Söylenerek değil tavrımızı eyleme dökerek sistemi "milli"liğe zorlayabiliriz.
İyi bilirdik…
Balyoz kumpasına uğradıkları dönemde cezaevinden yazdığı mektuplardan tanımıştım. Kumpasın yol açtığı maddi-manevi kayıpları çoğu silah arkadaşını bir anlamda ehlileştirmeyi becerdi; Türk ordusunun biricik değerleri o sürecin sonunda fiilen değil fikren de köşelerine çekildi. Soner Polat onlardan değildi; son nefesine kadar bulabildiği her mecrada yazdı, çizdi, konuştu, direnmeye devam etti. O yüzden "pes etti" yazmaya varmıyor elim; atıldığı hücrelerde bünyesini saran sinsi hastalığa "teslim oldu" yazmaya varmıyor. Mekanı cennet olsun -Neslican'ın vasiyeti de yerini bulsun- çok güzel mücadele etti