Devlet kimin? (05 Aralık 2014)
Devlet, milletin meydana getirdiği bir organizasyondur... Millet adına siyasiler devleti idare ediyor. Madem devlet ortak organizasyondur o halde Siyasilerin devleti idare ederken, tüm millete karşı eşit davranması gerekiyor. Oysaki bu güne kadar yaşadığımız tecrübeler, siyasilerin yalnızca Bazı iş çevreleri ile ortak davrandığını gösterdi. Tüm toplantılarda işadamları yer aldı. İşçi sendikaları ile devleti yönetenler çok nadir bir araya geliyorlar.
Kavga da her dönemde yine işadamları ile hükümet arasında oldu. Bu güne kadar TÜSİAD’ın bazı hükümetler verdiği destekler ve bazı hükümetlerle kavgaları bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.
Ünlü iktisatçı Galbraiht diyor ki :
“Kapitalistler devletin egemenliği altında değildir.. Devlet onların yürütme kuruludur..”
Turizmciler, tekstilciler, sıkışınca hemen Başbakana çıkabiliyor.. Hemen Bakanlar Kurulu toplanıyor.. Kurumlar vergisinden şikayetler artınca yine bu vergi oranları düşürülüyor. Ancak yıllardır asgari ücret üstündeki yüzde 37.4 oranındaki vergi ve kesintiler düşürülmüyor.
Yatırım yapılması için devlet teşvik veriyor. İşçi verimliliğini artırmak için teşvik vermiyor. Eğer işçi karnını doyurmazsa ondan verimli çalışması beklenir mi?
Başbakan veya İlgili Bakan işadamlarını toplayıp, yurt dışına götürüyor.. Lobi oluşturuyor.
Elbette reel sektörün sorunlarını çözmek, ülkenin büyüme ve gelişmesi için bunlar gereklidir.. Ayrıca reel sektörle ilgilenmek siyasi iktidarın görevidir.. Ne var ki, toplumun yüzde 90’ını oluşturan ve yıllardır işsiz kalan, özellikle son 6 yıldır yoksullaşan kesimlerle ilgilenmek siyasi iktidarın daha öncelikli görevidir. İşsizlik oranı arttığı halde, Hükümetin iş yaratma programı yoktur. Dolaylı yollardan temennileri vardır. Ayrıca işçi kesimi maalesef hiçbir şekilde mevcut hükümete derdini anlatamıyor..
Memur kuruluşları, işçi sendikaları sürekli dışlanıyor.
Devlet halkın devletidir.. Bu devleti idare etmek için toplum siyasi iktidara geçici olarak yetki veriyor.. Eğer hükümet devletin imkanlarını yalnızca belirli bir kesim için kullanırsa halkın verdiği yetkiyi istismar etmiş olur.
Bu günkü hükümet toplumun en önemli sorunu olarak öne çıkan “gelir dağılımı sorunu” ile “bölgeler arası kalkınmışlık farkı” sorunuyla da ilgilenmiyor.. Bu hükümetin böyle bir anlayışı yok .
Hükümetler, iş dağıtmak veya iş alanları açmak yerine, işsize poşet dağıtarak onu kendine muhtaç duruma getiriyor. Zira iş sahibi olup, çalışanlar siyasi iktidarlara muhtaç olmaz, siyasi tercihlerini daha bağımsız ve doğru yaparlar.
Öte yandan, ABD, IMF ve Dünya Bankası, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, fakirlikle mücadele programları uygulamaktadır.. Buna karşılık önerdikleri ve istedikleri ekonomik politikaların, istihdam ayağı yoktur... Gelir dağılımı ayağı yoktur.
2001 yılında bu durumu yaşadık... IMF’nin önerdiği ve Kemal Derviş’e emanet ettiği politikalar, yalnızca finans sektörünü kurtarmaya , Türkiye’nin kısa vadeli dış borcunu ödetmeye yönelik politikalardı. Bu programda çiftçiye verilen desteklerin yarı yarıya azaltılması vardı. Yine memur ve işçiye yapılacak zammın hedef enflasyon kadar olması vardı. Bu günkü sosyal sorunların temelinde bu politikalar yatar.
Sonuç olarak çok sorulan sorunun özet cevabı, Galbraiht’in sözünde saklıdır.. Şimdiye kadar devlet sermayenin yürütme kurulu oldu.. Eğer başarabilirlerse, Sosyal demokrat yönetimler gelirse, onlarda halkın yürütme kurulu olmalıdır.