Devlet hükümetin mi, halkın mı?
Başbakan paralel devlet sözünü yanlış kullanıyor... Eğer devlet içinde etkin güçler veya devleti ele geçirmek isteyen güçler varsa bunun adı “Devlet İçinde Devlet” olur.
AKP İktidarından önce de, iktidarlar devlete kendi kadrolarını yerleştirmek için çalışırdı. Özellikle koalisyon döneminde bu konu ortaklar arasında çatışmalara neden olurdu. Ancak o zamanlar devletin bir hüviyeti vardı, devletin bir tepki gücü vardı. Hükümetler de kendilerini devletin sahibi olarak değil, geçici yöneticiler olarak görüyordu.
AKP iktidarı, her genel müdürün, her müsteşarın arka odasına kendinden saydığı bir müşavir koyarak, ayrıca her ilde ve ilçede il başkanları ve ilçe başkanları, müdürleri kontrol ederek ve hatta kararları kendileri vererek, devleti devlet hüviyetinden çıkardılar.
Başbakan’ın sonradan paralel devlet diye suçladığı cemaat için söylediği “ne istediniz de vermedik” sözü devletin, AKP’nin bir şirketi gibi görüldüğünü çok net ortaya koymaktadır.
Bugün, MİT’e verilmesi planlanan yetkiler de Devleti, “Hükümetin devleti” yapmak ve yine “Devlet içinde devlet” yaratmak için atılan adımlardan birisidir. Bu anlayış bugüne kadar dünyada yalnızca dikta rejimlerde görülmüş bir anlayıştır.
AKP iktidarı devletin ekonomideki yerini de daralttı... Bunu rahmetli Özal da yapıyordu... Gerekçesi, devleti daha küçük ve fakat daha dinamik yapmaktı. Devletin özel sektörün önünü kapatmasını önlemekti. Ne var ki AKP iktidarı hem devletin ekonomideki yerini daralttı, hem de devletin gücünü azalttı.
1) AKP hükümetleri, yol dışında, yatırımlara ayrılan ödenekleri kıstı. Mevcut olan ve tekel niteliğindeki alt yapı yatırımlarını da çoğu yabancıya olmak üzere özelleştirdi.
2) Kamu hizmetlerinin herkes için eşit sunulması genel kuraldır.
AKP hem kadrolaştı. Hem de AKP’li olanların işi daha kolay görülüyor. Bu söylediklerimi, devlete işi düşen herkes gayet iyi biliyor. Gerçekte devletin tarafsız olması gerekir. Vergi verirken ayırım yapılmıyor... Hizmet görülürken ayırım yapılıyor. Bu durum vatandaşın devlete olan güvenini azaltıyor.
3) Özel sektöre karşı haksız rekabet yaratılıyor. Birçok uygulamada devlet özel sektöre rakip çalışıyor... Örneğin devlet, TOKİ ve KİPTAŞ’a bedava arsa veriyor. Bu kuruluşların, imar planı sıkıntıları olmuyor. Vergi ve harç ödemiyorlar. Aslında bu kuruluşların yalnızca toplu konut yaparak, bu konutları halka ucuz fiyatla vermeleri yasal görevleridir. Ancak bu kuruluşlar aynı zamanda pahalı lüks konutlar da yapıp, satıyorlar. Bu durumda özel sektöre karşı haksız rekabet yaratmış oluyorlar.
4) Kimin ne yaptığı bilinmiyor... Devlette yetki karmaşası var.
Devletin daha güçlü olması için, kimin ne yapacağının iyi bilinmesi gerekir. Yani devlette yetki ve sorumlulukların iyi tarif edilmiş olması gerekir. Merkezî devlet, mahalli idareler arasında yetki ve sorumluluk iyi tarif edilmediği için, bakıyorsunuz belediyeler burs veriyor... Merkezî devletin yapması gereken her hizmeti yapıyor... Bu durumda kendilerinin gerçek görevleri olan mahalli hizmetleri aksatıyorlar.
5) Özelleştirmede kamu yararı ilkesi gözetilmiyor. Özelleştirmenin temel gerekçesi, ekonomide kaynakları daha etkin kullanmak ve halkın refahını daha çok artırmaktır. Özelleştirmeden sonra kamu yararı olup olmadığına bakmak gerekir. Eğer özelleşen KİT’ler şimdi daha çok üretim yapıyorsa, halk daha ucuza ve daha kaliteli mal alıyorsa ve bu kuruluşlar şimdi daha çok işçi çalıştırıyorsa elbette özelleştirme doğru yapıldı diyeceğiz. Ne var ki bunların hiçbiri gerçekleşmedi. AKP Hükümeti para gelsin diye kamusal yararına bakmadan her şeyi övünerek satıyor.
Geldiğimiz noktada, piyasa ekonomisinde ortaya çıkan sorunlar ve yaşanan yüksek kırılganlığın temel nedeni devlet-piyasa dengesinin bozulmasıdır.