Devlet adamı kıtlığı ve beka sorunu!
Siyasette her taraf, her şey iktidar adaylarının lehine organize olmuş durumdadır. Güç, imkân, bürokrasi, medya ve STK hepsi ezici bir biçimde iktidarın lehinedir.
"Propaganda kansız bir savaş, savaş kanlı bir propagandadır." Bu bağlamda siyasetin propagandadan ibaret olduğu bir gerçektir ve propagandanın bütün mekanizmalarını da iktidarın elinde tutmaktadır.
Bütün bunlara karşın ülkenin gerçekleri iktidarı ciddi biçimde sarsmaktadır. AK Parti iktidarı hiç bir seçim döneminde 31 Mart mahalli idareler seçimi kadar rahatsız olmadı.
AK Parti iktidarını başarısız kılan üç önemli sorun vardır: Birincisi beka sorunu, ikincisi devlet adamı kıtlığı, üçüncüsü de ekonomideki kötü gidiş.
Devlet adamı kıtlığı!
17 yıldır Türkiye'yi neredeyse tek başına bir insan yönetiyor, organize ediyor ve kontrol ediyor.
Türkiye 17 yıldır AK Parti gibi bir parti; AK Parti de 17 yıldır ikinci bir Tayyip Erdoğan gibi bir lider çıkaramamıştır.
AK Partili belediye başkanlarının bir çoğu "metal yorgunu" oldukları iddiasıyla yönetimden ayrılmaya zorlanmıştır.
İktidarın belediye başkanları "metal", ülkeyi yönetenlerse "iktidar yorgunudur."
Bir de bunun üzerine eskilerin kaht-ı rical dedikleri devlet adamı kıtlığı eklenince durumun vahameti ortaya çıkıyor.
Ekonominin ve uluslararası ilişkilerinin durumundan devlet adamı kıtlığının aciliyetini anlamak mümkündür.
Ülkeyi yönetenler Ermenistan'la olan sorunları Zürih protokolleriyle aşacaklarını düşündüler. Böylece "yüz yıllık tarihî sorun tarih olacak" dediler. Durum fiyaskoyla sonuçlandı.
Kıbrıs'ta "çözümsüzlük çözüm değildir" dediler. "Yes be annem" dedikleri planı "çözüm çözümdür" yüzeyselliğiyle yürürlüğe koydular sonuç tam bir hezimet oldu.
Eli hem silahlı, hem de kanlı terör örgütü PKK'yla 'mücadele değil müzakere yapacağız' dediler, Habur, Oslo, İmralı, Dolmabahçe rezaletleriyle ülkeyi yüz yüze getirdiler.
FETÖ'ye her istediğini verdiler, açtıkları davaların savcısı oldular, mezardakileri kaldırıp birlikte oy kullandırmaya kalktılar, sonuçta ülkeyi 15 Temmuz ihanetiyle yüz yüze getirdiler.
Suriye'yle önce sınırsız ilişki kurdular, ortak bakanlar kurulu topladılar, üst düzeyde gidiş, gelişler ve toplantılar yaptılar ardından da kanlı bıçaklı oldular.
ABD ile BOP'da ortak oldular, birlikte "eğitip donattılar" sonra ABD ile Suriye'de kafa kafaya geldiler.
Bütün bunları devletin ne olduğunu bilmeyen siyasetçi, uluslararası ilişkileri okuyamayan stratejisyen, tarih ve millet özürlü kadrolar meydan getirdi.
Devlet adamı kıtlığı bu kötü sonuçların alınmasında en büyük etken olmuştur.
Beka sorunu!
Türkiye'de iktidarın ifadesiyle ciddi bir "BEKA" sorunu vardır.
İktidarın en yakın ortağı şöyle diyor: "Ya olacağız ya hep birlikte yok olacağız. Ya beka diyeceğiz ya da belaya razı olacağız."
Bu açık bir itiraftır.
17 yıldır ülkeyi yönetenler sonunda Türkiye'yi kendi ifadeleriyle "beka" sorunuyla karşı karşıya bırakmışlardır.
Gerçekten Türkiye'nin bir "beka" sorunu vardır. Bu sorunu yaratan iktidar herkesten çok bunun farkındadır.
İşin ilginç yanı iktidar resmen "on yedi yıldır ülkeyi kötü yönettik ve ortaya beka sorununu çıkarttık" diyor.
Muhalefet "yok yok beka sorunu yok... Bayağı işi iyi götürüyorsunuz," diyor.
Bir defa bir ülke eti, samanı, patlıcanı, biberi, patatesi ithal ediyorsa o ülkenin "beka" sorunu vardır.
Muhalefet kendi kendine muhaliflik ederek "beka sorununu" görmemezlikten gelemez.
Aksine muhalefetin iktidara "bu beka sorununu Türkiye'nin başına nasıl musallat ettiyseniz, öyle de ortadan kaldırın ve gidin" demesi gerekir.
İktidarı savunmaktan sorumlu ortak, patlıcan sorununun nasıl çözüleceğini şöyle açıklıyor; "kışın pahalıysa, yazın yiyin."
Hani şu meşhur "ekmek bulamıyorsanız pasta yiyin" sözü var ya beka sorununun çözüm formülü de budur!