Dersim çıkışının arka planı!
İki önemli mektup aldım. Biraz kısaltarak bilginize sunuyorum:
“Bu kabul ediş, ülkemizde yeni bir dönem açıldığının, karşı-devrimin muzaffer olduğunun çok açık ilânıdır. Kabul edişteki kin, nefret, tek yanlılık, bir özeleştirinin değil, yıllarca kusulan husumetin bir kez daha ama bu kez resmi ağız olarak ve zaferane ilanıdır.
Bu özür, şu parti bu kişi adına değil, devlet adına yapıldığına göre bu devlet bizim -halen- savunduğumuz Cumhuriyet değildir.
Tartışmanın, iknaya yönelmenin bir manası kalmamıştır. Çok açıktır ki bu bir hesaplaşmadır. Yapılan iş, devlet adına özeleştiri değildir, suçlamadır.
Kimileri hâlâ turuncu kadife beklerken, Türkiye’de türban bayraklı ılımlı devrim olmuş ve iyice yerleşmiştir.
Geriye, kendi anayasalarını yaparak, yeni devletlerini ilan etmeleri kalmıştır. Kadere bakın ki yeni iktidarın önünde de çözülmesi gereken bir ‘doğu sorunu’ mevcuttur.
Abdullah Gül’ün majestelerince kabulünün bu gündeme rastgelmesi ve Suriye meselesiyle örtüşmesi manidardır.
İngiltere ilk mesajı 3 yıl önce vermiş, ülkemizin ‘nüfuz alanı’ olduğunu dünyaya gösterme ihtiyacı duymuş, içerde ağırlığını kefenin Gül tarafına koymuştur.
Askeri vesayetin esamisi okunur mu bilinmez ama bir ‘Mustafa Kemal Vesayeti’ hâlâ daha onların yüreklerini korkuyla titretmektedir. Onun posteri önünde hitap etmek zorunluluğundan, ‘diktatördü ama seviyorum’ riyakârlığından kurtulamamaktadırlar.
Alevileri ’biti kadar sevmeyen’ bu kesimin, Alevilik aşkının ve Dersim muhabbetinin gerisinde de bir yönüyle Alevilerdeki Mustafa Kemal sevgisini yıkmak vardır.
***
Diğer amaçları da şöyle açıklanabilir:
1- Alevilerin, Suriye ile olabilecek çatışmada taraf olmasının, tepki göstermesinin önüne geçmek, muhtemel mezhep dayanışmasını baştan bertaraf etmek. İkinci kuş, Suriyeli Alevileri Esat’tan koparmak.. Esat’ı hedef alan Sünni Türkiye Hükümeti imajını silmek..
2- Dersim’i, Seyit Rıza’yı, Şeyh Sait ve İskilipli Atıf Hoca ile birlikte aklamak, böylece Alevileri gerici girişimlere ortak etmek, olmazsa sessiz bırakmak..
3- Etnik ve mezhep temelli yeni sosyal-siyasi yapılanma için, Alevileri ayrı bir tarih-kültür-cemaat olarak piyasaya çıkmaya -ısrarla- tahrik etmek.
4- Dersim’in kabulü ile Ermeni iddialarının kabulüne kadar gidecek yolu açmak.
5- Alevilerin bölünüp bir kısmının sempatisinin kazanılması..
6- Alevileri, Cumhuriyetle sorunlu hale getirmek.
7- Böylece, Türklerden Alevileri koparmak. ’Kürt meselesine’ kerhen de olsa destek çıkmalarını sağlamak.
8- İran’ın Şii Türklerinin de gönlünü kazanmak.
9- Ve her mezhepten İslam’ın tek temsilciliği..”
Fahri Yurtsever
Dersim ile suçluluk psikolojisi yaratmak
“Birinci Dünya Savaşı, henüz bitmedi. ‘İkinci’adı verilen de birincinin devamıydı. ABD, sonraki kapışmada süper güç oldu. Şimdi ortaklarının da paylarına göz dikmiş bir halde her şeyin hepsini istiyor..
Artık ’1 Mart Tezkeresi Türkiyesi’nde yaşamıyoruz. ABD’nin kontrolüne girmeyen hiçbir kurum ve yapı kalmadı. Gördüğümüz, duyduğumuz ve yaşadığımız her şey, stratejik seviyedeki hedefin, taktik seviyedeki uygulamalarından ibaret.
Dersim’e bayram seyran dışı giden enişte öpücüğünü de bu kapsamda saymak lazım.
ABD, bölgedeki bütün Kürtleri birleştirebilmek için Öcalan’ın hapisten çıkıp siyasete atılmasını, PKK’lı teröristlerin affedilip ülkelerine dönmelerini ve siyasallaşmalarını çok istiyor. ABD çok istiyor ama kendisini dev aynasında gören taşeron, her seferinde işi yüzüne gözüne bulaştırıyor.
Önceki denemenin adı ’açılım’idi. Habur’daki rezalet, kimsede devamını getirecek hâl bırakmadı. Taşeron, şimdi de Dersim’in eniştesi rolüne soyunmaya yeltendi ama dayanakları çok çürük.
Savaşın başında, ortağımız Almanya idi. Çok büyük kayıplar yaşayıp, Atatürk ve onun gibi düşünenler sayesinde zararın bir yerinden döndük. Atatürk’ten sonra Amerikalılar yeni savaş ortağımız oldu. Bakalım onlarla hangi maceraları yaşayacağız.
Türkiye’nin kontrolü için kullanılmaya çalışılan araçlardan en gözdesinin, ’suçluluk psikolojisi yaratma’olduğu anlaşılıyor. Almanya üzerinde denendiği ve çok başarılı olduğu için bu operasyonlara ayrı bir önem veriliyor, çeşitlendirilmeye ve sürekli kılınmaya çalışılıyor.”
Selçuk Tınaz