Denizli’deki “bölücü mantığın” bam teli
Denizli’de yapılan mitingde Başbakan Erdoğan, yine bildik tehlikeli yanlışı tekrarladı. Biz Türk’ü, Kürt’ü, Gürcü’sü, Laz’ı ile biriz, bütünüz dedi. Bu cümlenin bam teli, mitinge katılanların gözünden kaçtığı için alkışladığı, Türk milletini etnik bir grup olarak gösterme gafletidir.
Bu ırkçı felsefeyi kimse küçümsememeli, zira başımızdaki bölücü bela bu iddiadan çıkıyor. PKK, ABD, AB ve Haçlı Projesi BOP’un da hareket noktası burasıdır.
Başbakan’ın bu ırkçı cümlesinin doğrusu şöyle olmalıydı: Biz Yörük’ü, Tahtacı’sı, Kürt’ü, Arap’ı, Laz’ı, Avşar’ı, Tatar’ı, Alevi’si, Sünni’si, Özbek’i, Boşnak’ı ile hepimiz Türk Milletiyiz. İlmin, yüce dinimizin, tarihimizin ve dünya gerçeğinin emri böyle söylememizi zorunlu kılıyor.
Irkçı fanatiklerin iddiası şöyle: Özetle; Cumhuriyete evet; ama devletin sadece Türk’e göre kurulmasına, etnik/ırk gruplarının yok sayılarak, inkar edilmesine, ayrımcılığa hayır. Temel meselemiz budur. Biz dış siyasi dinamiklerle birlikte bunu düzeltemeye, Türkiye’yi dönüştürmeye karar verdik diyorlar. (Korkut Özal, Milliyet, 3.4.2003)
Bu kabahati (!) işleyen de büyük Atatürk ve arkadaşlarıymış. Karşımızdaki bela egemenlik, yani devlete ortak olmak talebidir. Hem de tarihte hiç egemen olmadıkları halde.
Peki şimdi soralım; Osmanlı ve Selçuklu devleti Türk Milletine ait değil miydi? Sultan ve padişah, egemenliği herhangi biriyle paylaştı mı? Açın ilk anayasamız olan 1876 Kanuni Esasi’sine bakın. Orada Devletin dili Türkçe, Türkçe bilmeyen milletvekili ve memur olamaz, seçilen herkes önce Osmanlı milletvekilidir. Ülke bir bütündür bölünemez yazmıyor mu? Bunlar Türk milletinin kimliğini ifade etmiyor mu? 1924’den 1982’ye kadar bütün anayasalarımız bu kimliği aynen taşımıyor mu?
Anadolu’da bizden önce Bizans, Roma ve Asurlular yaşadı ve egemen oldu. Geçici bir iki örneğin dışında başkaca egemen olan yoktu.
İşte Devletimiz bu gerçeğe göre kurulmuştur.
Bugün yüzde 98’imizin dili, yüzde 99’umuzun dini, yüzde yüzümüzün devleti, tarihi, vatanı, kültürü, medeniyeti, örfü, adeti... Her şeyimiz birdir. Mahallilikler buna engel değil, aksine milli kültürü besleyen kaynaklardır. Milleti meydana getiren bu temel değerler ve kurumlar içinde bütünleşen insanlarımız, kökenleri ne olursa olsun, (bütün dünyada olduğu gibi) büyük Türk Milleti’nin şerefli, eşit evlatlarıdırlar. Kimsenin, kimseye üstünlüğü yoktur.
Buna rağmen Başbakan Denizli meydanında talihsiz bir konuşma yaparak, bu mübarek Milleti inkar etmekle kalmadı, insanlarımızı etnik/ırk kökenlerine göre parçalara ayırıp, milli birliği oluşturduğunu iddia etti. Bir başka ifade ile ırkçı bir taassupla, bir olanı parçalara ayırdı, sonra buna bir dedi. Acayip bir durum.
Ne diyelim, Terkîb-i Bend’den “Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın?” mısraı ile Ziya Paşa’nın kulaklarını çınlatmakla yetinelim.
Başbakan Türk Milleti’ne böyle bakıyor. Peki PKK nasıl bakıyor? Kimsenin şüphesi olmasın ki, aynen böyle. PKK bir milletten olmaya itiraz ediyor. Terörü bu sebeple yapıyor, Türk etnisitesi (!) gibi benim de egemen, yani devlete ortak olmam gerekir iddiasında.
Kısaca bin yıllık egemenliği yıkıp, önce demokratik özerklik, sonra da Barzani yönetimi ile birleşmeyi amaçlıyor. Aynen BOP ve Barzani’nin haritasında olduğu gibi.
Bölücülüğü destek anlamına gelen ürpertici eylemler burada da bitmiyor. Bilindiği gibi Devletimize isyan edip, binlerce masum insanımızın kanına giren Şeyh Sait ve Şeyh Rıza, yakalanmış ve yargılanarak idam edilmişti. Şimdi bu isyancıların heykelleri dikiliyor, açılış törenleri yapılıyor ve övgüler düzülüp kutsallaştırılarak, yeni bir isyan hali yaşanıyor. Devletin TRT-2’si sürekli olarak bu isyancı katillerin belgesellerini yayınlıyor, devletimiz ağır şekilde suçlanarak, suçlular masum gibi gösterilmeye cüret ediliyor.
Diyarbakır Belediye Başkanı her gün ağır suç işliyor, hükümete ve Cumhurbaşkanına açıktan küfrediyor, ama Başbakan’dan daha güçlü olmalı ki dokunulamıyor. İçişleri Bakanlığı görevden alamıyor. Ama teröristlerle mücadele eden, paşalarımız, yaka paça yakalanıp tutuklanıyor.
Görülen o ki, bütün bu suikastler egemenliğimize ve birliğimize karşı yapılıyor. Ama ülkenin hükümetinden hiç ses çıkmıyor. O halde buyurun anayasa referandumunda hayır demeye.